2 Ocak 2017 Pazartesi

Bir Melankoliğin Gözünden Dünya: Caspar David Friedrich

Aslında Friedrich ile tanışmamı sağlayan tablo "Sisler Önünde Gezgin" isimli eseri... Samuel Beckett'in "Godot'u Beklerken" adlı başyapıtına ilham kaynağı olmasını sağlamış tablo bana da ilk gördüğümde resimler üzerine araştırmalara girmediğim dönemde Aşk ve Gurur'dan Mr. Darcy'i hatırlatmış sırf bu yüzden posterini aldırtmış tablodur... 

Wanderer Above The Sea of Fog   1818

Ama bugün içimden o eser geçmedi bugün içimden "Alacakaranlıkta Yürüyüş" adlı eseri geçti...Neden acaba??? Caspar David tam anlamıyla melankolik bir adam romantik tarzda eserlere imza atmış olsa da onu çağdaşlarından ayıran net çizgiler de var.Alacakaranlık'ta Yürüyüş tablosu ressamın son dönem eserlerinden,düşünceli bir adamı doğanın gücü karşısında küçücük kalmış halde belki de hayatı ve ölümü sorgularken görüyoruz... Zira önünde durduğu kocaman kayanın 4000 yıllık bir mezar taşı olduğu rivayeti var... Son zamanlarda içinde bulunduğum hatta bulunduğumuz duruma ne kadar çok uyuyor bu tablo değil mi? Kendimi bu alacakaranlıkta çaresiz bir şekilde ülkenin durumunu geleceğimizi sorgularken buluyorum sık sık...Etraf kesinlikle karanlık ve güneşin doğacağına dair umut tükenmiş durumda en azından ben de öyle... 
 
Walk at Dusk (Man Contemplating a Megalith) 1830-1835

Caspar Friedrich David'in de melankolisi aslında boşuna değil...7yaşında annesini kaybetmiş ressam ama asıl trajik olanı 13 yaşında abisi ile buzların üzerinde paten kayarken kendini bir çukura düşmüş olarak bulması ve abisinin onu kurtardıktan sonra ressamımızın gözleri önünde boğulması... Tüm yaşamı bu an ile belirlemiş Caspar'ın doğal olarak...Eserlerinde de görüyoruz ki doğa onun için hep ihtişamlı, insan her zaman küçücük doğanın karşısında onun gözünde...İnsanın yeri sarsılmaz değil,geçici ve basit bir oluşumdan ibaret ve insan doğanın karşısında hep yenik...Bence ressamımız için doğa hem dost hem düşman...Yenemeceği bir düşmanın kollarında bulmuş huzuru şaşırtıcı değil mi?Mistik ve sade bir yaşam sürmüş...Kendisini "romantik akıma" bağlayan cümleyi de kendi ağzıyla söylemiş...Demiş ki: "Önümde duranı,gördüğümü değil;içimde olanı resmediyorum." 
Chalk Cliffs on Rügen 1817


Ressamımız 1840 yılında hayata gözlerini kapadığında neredeyse tamamen unutuluyor taa ki 20.Yüzyılda yeniden keşfedilene kadar... Sanat tarihçileri ise hala ressamın bu dünyada ki değişimleri mi yoksa öteki dünyadaki dinselliği mi resmettiğine karar verememiş durumda... Bu kararı uzamanlara bıraksam da belirtmeden geçemiyorum ki aradan yüzyıllar geçmesine rağmen onun melankolik tabloları, bugün içinde bulunduğum durumu bana hissettirebiliyorsa ya dünya yeniden büyük bir değişime giriyor ya da ölümü sorgulamak insanoğlunun en büyük laneti...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder