19 Ocak 2017 Perşembe

"SEVMEK GÜZEL MESLEK REİS" ...


Tüm dostlarının "Reis" diye seslendiği onlara da "reis" diye seslenen bir ressam,bir şair,bir yazar,bir öğretmen Bedri Rahmi Eyüpoğlu... O dostlar ki Yaşar Kemal,Ara Güler,Aziz Nesin...Gerçi Nesin öyle seslenmezmiş kendisine "Bedros" da demezmiş ; Aziz Nesin işte :)
Bu yüzden pek yakışmış bu sergiye bu isim...
"Sevmek
Güzel meslek
Ama zor
Can dayanıyor
Dayanmasına
Ama yürek
Gitti gidecek"
Kız Kulesi (1937) Kağıt Üzerine Guaj 14x20 cm




 Ve Folkart Gallery bugüne kadar yapılmış en kapsamlı Bedri Rahmi Eyüpoğlu retrospektif sergisi ile iddiasını yine ortaya koyuyor... Yani Eyüpoğlu'nun kariyeri boyunca yaratmış olduğu eserlerden kesitler sunuyor bizlere... Bu sergi en kapsamlı Eyüpoğlu sergisi olmasının yanı sıra ilk defa göreceğimiz eserleri de gözlerimizin önüne sererek 200'e yakın eserle kanıtlıyor iddiasını...
Bedri Rahmi'nin resimlerinin yanısıra;mektuplarının,fotoğraflarının,özel eşyalarının da bulunduğu sergi adeta bir Eyüpoğlu müzesi olmuş pek keyifli...

 
Bahçede Figür / Tuval Üzerine Yağlı Boya  65.5x83 cm (Arkas Holding Koleksiyonu)
En sevdiğim eserin Arkas Koleksiyonunda olması şaşırtmamıştır :)






Ara Güler  Bedri Rahmi'den  bahsederken demiş ki:
"Denizin bir mavisi vardır,her gün başkadır. Göğün mavisi vardır,her gün başkadır. Ağaçların bin yeşili vardır,her saat başka başkadır. Bulut gelir,mavide öbek öbek kalır sonbaharda. Beyaz beyaz lekeler yapar yapar sonsuz bir mavinin içinde. O da bir başkadır. Yola gölgesi düşer çınarın, altındaki kahvede adamlar oturtmuştur. Mitolojik bir ata binmiş bir çift boşlukta gitmektedir. Veya bir dünya yaratılmıştır,benek benek,mavili kırmızılı,sarılı yeşilli noktalardan;dut ağacının karasını anlatır. Bu bazen bir şiirdir,bazen bir resimdir ama bir şeydir; bir şey vardır anlatacak.Aşktır,duygudur,hüzündür ama bir şeydir.Resimdeki mavi,yeşil,sarı şiirde de mavi,yeşil,sarıdır.Bedri Rahmi yeşili düşünür,maviyi düşünür,ondan ya resim yapar ya da şiir."
(Ara Güler / Bir Devir Böyle Geçti Kalanlara Selam Olsun)

Bu kadar güzel bir anlatımın üstüne de bir şeyler söylemek bana düşmez...

Bu güzel adamın güzel eserlerinden bir kaç kare paylaştım sizinle bir de Ferid Edgü'nün Kasım 1999'da yaptığı bir tespiti paylaşmadan duramayacağım
"Bizim resim tarihimizde "öz yaşam öyküsünü resim yoluyla dışa vurmuş" bir ikinci ressam yoktur."

Aşık Veysel (1953) Kağıt Üzerine Guaj 70x96cm


Bu güzel eserler,Bedri Rahmi Eyüpoğlu'na yakından temas etme şansı bir de Ara Güler,Yaşar Kemal,Ahmed Hamdi Tanpınar,Aziz Nesin,İlhan Berk,Hıfzı Topuz ve Ferit Edgü'nün Bedri Rahmi hakkında yazılarının yer aldığı harika sergi albümü Folkart Gallery'de sizleri bekliyor... Kaçırmayın lütfen,büyük emek var bu güzel sergide sanatseverler için...



Cam Gözlü Balık (1972) Duvar Çalışmaları

2 Ocak 2017 Pazartesi

Bir Melankoliğin Gözünden Dünya: Caspar David Friedrich

Aslında Friedrich ile tanışmamı sağlayan tablo "Sisler Önünde Gezgin" isimli eseri... Samuel Beckett'in "Godot'u Beklerken" adlı başyapıtına ilham kaynağı olmasını sağlamış tablo bana da ilk gördüğümde resimler üzerine araştırmalara girmediğim dönemde Aşk ve Gurur'dan Mr. Darcy'i hatırlatmış sırf bu yüzden posterini aldırtmış tablodur... 

Wanderer Above The Sea of Fog   1818

Ama bugün içimden o eser geçmedi bugün içimden "Alacakaranlıkta Yürüyüş" adlı eseri geçti...Neden acaba??? Caspar David tam anlamıyla melankolik bir adam romantik tarzda eserlere imza atmış olsa da onu çağdaşlarından ayıran net çizgiler de var.Alacakaranlık'ta Yürüyüş tablosu ressamın son dönem eserlerinden,düşünceli bir adamı doğanın gücü karşısında küçücük kalmış halde belki de hayatı ve ölümü sorgularken görüyoruz... Zira önünde durduğu kocaman kayanın 4000 yıllık bir mezar taşı olduğu rivayeti var... Son zamanlarda içinde bulunduğum hatta bulunduğumuz duruma ne kadar çok uyuyor bu tablo değil mi? Kendimi bu alacakaranlıkta çaresiz bir şekilde ülkenin durumunu geleceğimizi sorgularken buluyorum sık sık...Etraf kesinlikle karanlık ve güneşin doğacağına dair umut tükenmiş durumda en azından ben de öyle... 
 
Walk at Dusk (Man Contemplating a Megalith) 1830-1835

Caspar Friedrich David'in de melankolisi aslında boşuna değil...7yaşında annesini kaybetmiş ressam ama asıl trajik olanı 13 yaşında abisi ile buzların üzerinde paten kayarken kendini bir çukura düşmüş olarak bulması ve abisinin onu kurtardıktan sonra ressamımızın gözleri önünde boğulması... Tüm yaşamı bu an ile belirlemiş Caspar'ın doğal olarak...Eserlerinde de görüyoruz ki doğa onun için hep ihtişamlı, insan her zaman küçücük doğanın karşısında onun gözünde...İnsanın yeri sarsılmaz değil,geçici ve basit bir oluşumdan ibaret ve insan doğanın karşısında hep yenik...Bence ressamımız için doğa hem dost hem düşman...Yenemeceği bir düşmanın kollarında bulmuş huzuru şaşırtıcı değil mi?Mistik ve sade bir yaşam sürmüş...Kendisini "romantik akıma" bağlayan cümleyi de kendi ağzıyla söylemiş...Demiş ki: "Önümde duranı,gördüğümü değil;içimde olanı resmediyorum." 
Chalk Cliffs on Rügen 1817


Ressamımız 1840 yılında hayata gözlerini kapadığında neredeyse tamamen unutuluyor taa ki 20.Yüzyılda yeniden keşfedilene kadar... Sanat tarihçileri ise hala ressamın bu dünyada ki değişimleri mi yoksa öteki dünyadaki dinselliği mi resmettiğine karar verememiş durumda... Bu kararı uzamanlara bıraksam da belirtmeden geçemiyorum ki aradan yüzyıllar geçmesine rağmen onun melankolik tabloları, bugün içinde bulunduğum durumu bana hissettirebiliyorsa ya dünya yeniden büyük bir değişime giriyor ya da ölümü sorgulamak insanoğlunun en büyük laneti...