31 Mayıs 2017 Çarşamba

Modern Sanat Üzerine Paul Klee ve 6.45 Yayıncılık

Paul Klee'nin  aslında bir konferans için kaleme aldığı "Modern Sanat Üzerine"  bu kavram üzerine yazılmış temel metinlerden biri sayılıyor... Lakin incecik oluşuna hatta içinin çizimlerle dolu oluşuna aldanmamak lazım zira kendisi pek ağır bir metin...

6.45; "Kaybedenler Klübü" aşinaları için tanıdık bir terim... Yayıncılığın çevirileri  birazcık sorunlu olsa da bizlere böyle başka yerde bulamayacağımız metinleri okuma şansı tanıması ile kalbimde değerli... O kadar ki "Uçan Spaggetti Canavarı'nın Kutsal Kitabı"nı bile okuma şansı elde edebilirsiniz 😊
Kendi deyimleri ile başka yerde bulamayacağınız "ıvır zıvır"ların da satışta olduğu internet sitesi adresini aşağıda bulabilirsiniz: ⤵

https://www.645dukkan.com


27 Mayıs 2017 Cumartesi

Efes'te Mozart'ın Requiem'i...

Mozart'ın Requiem'inin introsunun açılışı şöyledir:
"Requiem aeternam dana ets,domine" yani türkçesi hemen hemen şöyle "huzur sonsuz huzur ver onlara tanrım"... Bu cümleler İzmir Devlet Senfoni Orkestrası ve Devlet Çok Sesli Korosu tarafından hayat bulurken bizler huzurun haritadaki nokta atışının olduğu yerde Efes Antik Tiyatro'da idik!!! Söz büyüdür,müzik evrensel dil bu iki muhteşem güç Efes'in enerjisi ile birleşti işte ve dün gece yaşandı iyiki yaşanıldı dedirterek...
Yeri geldi kornalar ve fagotlarla ölümün ağırlığını hissedip kadere boyun eğdik... Ama bir an vardı ahhh o farkındalığa sahip olanlar için bir an!!! Mozart'ın dehasından çıkan son ses olan davullar vururken Antik Tiyatro'nun tepesinde çakan şimşekler!!!!Doğa bize eşlik ettiğini ancak böyle gösterebilirdi...
Mozart'ın Requiem'i ölümü anlatır bildiğimiz üzere ve Mozart kesinlikle kendi ölümü anlatmış bence eserde... Eseri bitiremeden ölümsüzlüğe kavuşması tesadüf olamaz...

Konser öncesi de konuşması yapıldı, Efes'te konser deneyimlemek kesinlikle ölmeden önce yapılacaklar listenizde olmalı ancak tepemizde çakan şimşeklerle Efes'te Requiem dinlemek yeri dolmayacak bir deneyimdi ve iyiki yaşandı dedirtti...

Çok çok çok teşekkürler İZMİR DEVLET SENFONİ ORKESTRASI bu harika sezon kapanışı,bu unutulmaz gece için...

26 Mayıs 2017 Cuma

Müzik Tercihiniz Kişiliğinizi Yansıtıyor (mu) ????

Bilim ve sanatın aslında nasıl da iç içe olduğunu savunma takıntım beni nerelere sürükledi 😊...
Bu takıntı sadece bana ait değil bilim insanları da insanın sanatı algılayışı üzerine çalışmalar yapmaya devam ediyorlar...
Bu sefer de müzik zevkleri ve kişilik türleri arasındaki bağlantıyı incelemişler efendim...Ve sonuç dinlemeyi seçtiğiniz müzik türü ile kişiliğinizin bire bir bağlantılı olduğu yönünde çıkmış!
Araştırmaya göre daha fazla empati sahibi olanlar yumuşak rock,caz gibi müzik türlerini dinlemeyi tercih ederken çözüm odaklı insanların ise daha yüksek beyinsel derinlik ve karmaşa gösteren şiddetli müzik türlerini duymaktan hoşlandığını ortaya koymuş 😊
Araştırmacılar aşağıdaki şarkıların büyük ihtimalle kişisel tarzlarınıza uyacağına inanıyor:

Yüksek empati⤵
Hallelujah – Jeff Buckley
Come Away With Me – Norah Jones
All Of Me – Billie Holliday
Crazy Little Thing Called Love – Queen

Yüksek sistemleştirme⤵
Concerto in C – Antonio Vivaldi
Etude Opus 65 No 3 – Alexander Scriabin
God Save The Queen – The Sex Pistols
Enter Sandman – Metallica

Tabi eğer siz de benim gibi Leonard Cohen'den Hallelujah dinleyip doruklardayken hemen ardından Vivaldi'nin Winter'ının Ulaytu coverına sıçrayıp zirvede olmanın hissini yaşayanlardansanız bu biliim insanlarının karşısına çıkmayın derim zira adamların beynini yakmaya gerek yok 😊💞🎶🎶🎶


Bu bilimsel çalışmanın orjinalini okumak isteyenler için kaynak:Your music taste gives away your personality type, say scientists, www.sciencealert.com/scientists-think-they-can-tell-your-personality-type-from-your-music-taste

25 Mayıs 2017 Perşembe

Pierre Mignard (1612-1695) "Est homo bulla"



Ve karşınızda Pierre Mignard portrelerinden beni en çok etkileyeni...
Pierre Mignard (1612-1695, Fransa) ya sağlam bir isyankar ya da oldukça akıllı nerede duracağını çok iyi bilen bir sanatçı... Öyle ki kendisi tam bir XIV. Louis taraftarı olsa da Charles Le Brun'in akademisine girmeyi reddiyor... Ancak Le Bruin'in ölümü ile kendisinin kariyeri de şaha kalkıyor... Kralın baş ressamı ve akademinin müdürü oluveriyor niye çünkü  tahtta XIV. Louis var...
Pierre Mignard vaktinin çoğunu portreler yaparak geçiren bir ressam. Modelleri arasında Descartes ve Moliere 'de var... Ancak bu gizemli portre çocuk yaşında hayata veda eden 14. Louis'nin meşrulaştırdığı minik kızı Louise Marie Anne de Bourbon 'a ait...
Resimdeki baloncuk ise işte bu yüzden çok anlamlı...
"Est homo bulla"
"İnsan bir kabarcıktır!"

19 Mayıs 2017 Cuma

19 Mayıs 2017 / KUTLU OLSUN !!!

"Her şeye rağmen muhakkak bir ışığa doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan kuvvet, yalnız aziz memleket ve milletimin hakkındaki sonsuz sevgim değil, bugünün karanlıkları, ahlâksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik görmemdir."
                                         Mustafa Kemal Atatürk

KUTLU OLSUN !!! 🇹🇷




İkinci Türk Tarih Kongresi’nden sonra İstanbul Devlet Resim ve Heykel Müzesini açan Atatürk de dönemin Müze Müdürü olan Halil Dikmen’in anılarına göre bu resmi çok beğenmiştir. Hatta, Dikmen’e göre Atatürk resmin konusunu kendisine anlatmasını istemiş, Halil Dikmen de; “Eser temsili bir resimdir. Tablonun sol üst (alt) köşesinde bir insan topluluğu vardır; bu topluluk sizin gösterdiğiniz yolda ilerleyen gençliği temsil ediyor, sağ köşede de, altta bir ikinci topluluk, bu da sizin bu ileri hamleniz karşısında irticanın nasıl ezildiğini veriyor” şeklinde tablonun konusunu kendisine aktarmıştır. Atatürk de bunun üzerine “güzel” diyerek tablonun önünden ayrılmıştır. Acaba, Atatürk’ün ‘güzel’ bulduğu tablonun konusu mu? yoksa, kompozisyonu ile üslupsal niteliği miydi?

18 Mayıs 2017 Perşembe

Samson ile Dalila Operası (2)





Hadi biraz daha girelim Samson ve Dalila operasının içine...
Ve tabi ki bestecisi ile başlayalım... Camille Saint Saens 1835 yılında Paris'te dünyaya geliyor.Müzik dünyası onu "Fransız müziğini bugünkü haline getirmeyi başaranların en başında gelen eşi görülmemiş bir dahi" olarak tanımlıyor. Dahi sıfatını alması boşuna değil; arkeoloji,jeoloji,astronomi diğer ilgi alanlarının başında geliyor ve yaşadığı döneme göre oldukça hatırı sayılır bir kütüphanesi var...Bestelerini oluştururken tüm bunlardan yararlanmadığını söylemek saçma olur sanırım. (Tam burda kafamı duvarlara vurmak istiyorum işte fikir atölyeleri işte hayalimdeki Atina Okulu diyerek)...
18 yaşında ilk senfonisini yazan Camille, 1877'de Samson ile Dalila operasına hayat veriyor.Dramalarla dolu hayatının verdiği yükü seyahatlerle hafifletmeye çalışan bestecimiz 1921 yılında Cezayir'de ölümsüzlüğe kavuşuyor.

 
Karamsar bir açlışla başlıyor operamız "tanrım bizi ne hallere düşürdün" yakarışlarıyla ... Dinlemeye doyamadığımız "mon coeur s'ouvre a  ta voix" aryası buram buram 19. Yüzyıl romatizmi kokuyor. Aslında çok boyutlu bir kurgu var bu güzelim eserde... Avrupa romantizmi,pagan ayini ve oryantalizm hepsi tek potada...İşte Camille Saint Saens 'ın dehası!!!!




Opera deyince hiçbir dil İtalyanca kadar keyif vermiyor kanımca operanın ana dili İtalyanca!!! Ama bu durum güzelim fransız operasının da değerinden götürmüyor elbet...

Samson ile Dalila 18/20 Mayıs tarihlerinde İZDOB Elhamra Sahnesi'nde...
Kaçıranlar için gelecek sezon da bizlerle....




17 Mayıs 2017 Çarşamba

Samson ile Dalila İZDOB Elhamra Sahnesi'nde...

Ve Samson ile Dalila prömiyerini gerçekleştirdi!!!
Herşeyden önce teşekkürler İZDOB nefes alma alanlarımızı bu kadar ileri seviyeye taşıdığın operanın o muhteşem büyüsünü bizimle paylaştığın için!!

 Eski ahitte yer alan ve yüzyıllar boyunca farklı versiyonları yaratılan sanatın her dalına ilham kaynağı olan bir hikayeyinin opera yorumlamasını izlemek gerçekten çok keyifliydi.Bilinen adıyla Delilah operadaki adıyla Dalila tam bir femma fatale operanın yaratıcısı Şark'a atfettiği hilekar yapıyı da karakterimizde göstermeye çalışmış.Ama Dalila'nın bu ihaneti para için değil vatan sevgisi ve tanrıya olan inancı için gerçekleştirdiğini vurgulayarak Dalila'nın onurunu bir parça kurtarmaya çalışmış hakkını yemeyelim...


 Dalila Samson'u beklerken öyle bir sahne vardı ki adeta bir natürmort tablosunun içindeymiş hissi verdi bana... O büyük an gelip Samson'un saçları Dalila'nın ellerindeyken çakan şimşeklerde femma fatalimizin içinde olması muhtemel aşktan çok intikam hırsını gözlemlememiz mümkündü...



Samson zindanda iken halkın yakarışları ve Samson'un pişmanlığı da hafızalarda... 

Şimdi kabul edelim Samson ve Dalila operası oldukça ağır bir eser icrası zor operaya alışkın olmayan seyirci için de zor ama öyle bir hareketleniyor ki tam olması gereken yerde İzdob'un muhteşem balet ve balerinleriyle tadından yenmiyor...



 Sahneye gelir gelmez enerji ve ışık saçan insanlar var auraları özel olan mesela ne yazı ki artık dans ederken göremediğimiz Banu Dağcıoğlu (😢) sahneye bir çıkardı kitlerdi beni kendisine o sahnedeyse kalbimde kelebekler uçuşurdu bir de Evren Işık var mesela sesini duyduğum anda zevkten gözlerimden yaş getiren 😊 İşte şimdi de Yasemin Altınel'in sahnede olduğu hissi öyle yerleşiyor içime gerçekten özel bir balerin ....  İşte onun harika dansı ile birden hareketleniyor eser daha da çok çekiyor içine... Samson; Dagon tapınağında alay konusu haline gelmişken Dalila'nın pişmanlığını ufak ufak hissetsekte aslında vicdan sorunu mu yaşıyor yoksa gerçekten aşık mı yine anlayamıyoruz... Ve Samson son kez yakarıyor tanrısına intikamımı alacak kadar kısa bir süre için ver gücümü diye sonra tanrı cevap veriyor kızgın alevlerle, Dagon tapınağı içindekilerle beraber yerle bir olup yıkılıyor...



Bu güzel eser 18 ve 20 Mayıs tarihlerinde İZDOB Elhamra Sahnesi'nde...
Kaçırırsanız üzülmeyin yeni sezonda da bizlerle....

13 Mayıs 2017 Cumartesi

13 Mayıs 2017 Soma...

Soma'da ki yangının  3.yıldönümü bugün...
İçime düşen ateş hala kor...Bu düzene isyanımın, tek başıma birşey yapamayacağımı bilmenin verdiği o büyük çaresizliğin yıldönümü... Kalbimde yükü çok ağır gelen kocaman bir kömür parçası var hala...



Bu resmin sahibi Gilbert Daykin (1886-1939) , ressamımız aynı zamanda bir maden işçisi... Eserlerinde maden işçilerinin çalışma koşullarını yansıtmaya çalışan Daykin  ne yazık ki 1939 yılında bir maden kazasında yaşamını yitiriyor... 1978 yılında 11 eserinin ailesi tatafından Londra'da ki Fen Müzesine bağışlanması ile biz de kendisini tanıma şansı yakalıyoruz...

 Tablo bir maden işçisinin gözünden ve kalbinden nasıl da anlatıyor herşeyi...

11 Mayıs 2017 Perşembe

"Düşünen Tohum Konuşan Toprak"

"Düşünen Tohum Konuşan Toprak" ne kadar da anlamlı ne kadar da yerinde bir isim olmuş Cumhuriyetin Köy Enstitüleri'ni anlatmak için...

Batılı medeniyetlerin yüzlerce yıl gerisinde kalmış bir Osmanlı mirası devralıyor Türkiye Cumhuriyet'i... Erkeklerin %76,7 'si , kadınların %91,8 'i okuma yazma bilmiyor... 40.000 köyün 31.000'inde OKUL YOK!!! İşte tüm bunları kökünden değiştirecek bir fikirle bir kahraman çıkıyor ortaya İsmail Hakkı Tonguç... 1940'larda temeli atılan kocaman bir aydınlanma hareketi bu... 
Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi'nde yer alan bu sergide bu muhteşem adamın belgelerinden ve anlatımından yararlanarak deneyimleme şansınız var Köy Enstitülerini...
Benim için en vurucu ise şu sözleri oldu şüphesiz:
"Köy Enstitülerinde müzik,edebiyat ve güzel sanatlara verilen önem daima ön plandaydı.Bir müzik aleti çalmak,şiir yazmak ya da resim yapmak hep özendirilirdi.Köy çocuğu estetik zevk,yaratıcı düşünce,eleştirel bilinçle ilk defa karşılaşıyordu.KENDİNİ ÖZGÜRCE ANLATMAYI BAŞARAN VE SORU SORMAYI ÇAĞDAŞ BİR HAK OLARAK BENİMSEYEN ÖĞRENCİ CUMHURİYET'İN DE GARANTİSİYDİ."



İşte aslında tüm bu sözler özetliyor durumu...Yıllardır söylerim Türkiye Cumhuriyeti'nin başına gelen en büyük felaket köy enstitülerinin kapattırılıp gelişimine engel olunmasıdır...Günün sonunda serbest okuma saati olan okullarda okuyan Yakup Kadri,Gorki,Tolstoy tartışan  geleceğe ışık tutmanın ötesinde güneş gibi doğacak çocukların önünü kestiler...
Bu sergi hayal gücünüzü tetikleyecek şüphesiz,gerçekten ideal bir Türkiye'de yaşama şansımız varmış dedirtecek...
Çünkü; o gün kendi okulu için taş yontan o çocuktan bugün inşaat işçisi olmak için şehre göçen adam değil bir inşaat mühendisi ya da bir heykeltraş yetişebilirdi...
O gün hortum terazisi ile ölçü alan çocuk bugün teknoloji üretiyor olabilirdi...
O gün toprağını çapalayan kız çocukları,bugün toprağını verimli kullanmayı bilen ziraat mühendisleri olabilirdi...
O gün beden eğitimi dersinde sporu öğrenen çocuklar bugün olimpiyatlarda rekorlar kırıyor olabilirdi... Biz de spor olarak sadece futbolu biliyor olup Survivor'ı bir spor müsabakası zannediyor olmazdık belki de...
O gün kayak yapmayı öğrenen öğrenciler bugün kendi yaşadıkları topraklarda harika kayak merkezleri yapıp turizme katkıda bulunabilirdi...
Ahhh müzik müzik...Köy çocuklarının keman çaldığı günlerin hayali...Üzerine konuşmak bile istemiyorum burnumun direği sızlıyor...Ama olabilecekler çok net değil mi ??? Yüzlerce Fazıl Say,Leyla Gencer ...hayal edin işte !!!Hem belki o zaman Fazıllar ve Leylalar sanatlarını tam da burda ait oldukları topraklarda değerleri kat be kat bilinerek icra ediyor olurlardı...
O gün okul piyesinde yer alan çocuklardan bugünün film yapımcıları çıkabilir dünyanın en ünlü film platoları bu topraklarda bulunuyor olabilirdi...

Tüm bunlar benim sadece 1,2 dakika içinde hayal edebildiklerim,siz kendi hayallerinizi de ekleyin üstüne ve çıkan sonucu en az 100 ile çarpın!!! İçinde yaşamaktan onur ve büyük mutluluk duyacağımız bir Türkiye var olabilirdi...
Belki hala geç değildir; siz bence gidin bu sergiye belki biriniz bir kıvılcım olur sonrası aydınlık ateşi...












7 Mayıs 2017 Pazar

Samson ve Delilah





İzmirliler çok şanslı...

Eski ahitte yer alan Samson ve Delilah efsanesi sadece bu muhteşem barok dönem eseri Rubens tablosuna ilham olmuyor; aynı zamanda filmlere,şarkılara,kitaplara ve benim baş tacım olan operaya konu olup duruyor yüzyıllardır... İzmirlilerin şansı tam da burada işte!!!

Samson ve Delilah operası 16,18 ve 20 Mayıs tarihlerinde İZDOB Elhamra Sahnesi'nde...

Samson ve Delilah özel bir hikaye...
Hikayemizden ilham alan en güzel örneklerden biri olan Leonard Cohen'in Hallelujah isimli eserini bir de bu gözle dinleyin derim ben çünkü der ki: "duydum ki gizli bir akor varmis Davut'un çaldığı, ve tanrının hoşuna giden, ama sen aslında müziği hiç umursamıyorsun değil mi?" sonra ekler "ona olan inancın güçlüydü, ama yine de kanıta ihtiyacın vardı... ve onu çatıda yıkanırken gördün, güzelliği ve ayışığı seni büyülemişti" ve darbe gelir "ama o seni bir mutfak sandalyesine bağladı, tahtını kırdı, saçlarını kesti ve böylece ve dudaklarından yakarışı aldı" vay canına!!!Yani gerçekten çok büyüleyici neyse konuyu daha fazla dağıtıp kendimi Leonard Cohen'in o büyüleyici sesine teslim etmdeden önce devam edelim...


                                        

Samson ve Delilah'nın bir çok farklı versiyonu var ancak bilinen en net hali ile;İsrailoğulları'ndan Samson bir aslanı tek başına yenebilecek, bir tapınağı kendi elleri ile yıkabilecek kadar güçlü bir kahramandır. İsrailoğulları ve Filistinliler arasında yıllar boyu süre gelen çekişmenin ortasında kişisel sebepleri de nedeniyle Filistinliler'in düşmanlığını kazanmıştır. Samson'u birçok kez öldürmeye çalışan Filistinliler hiçbir seferde başarılı olamamışlardır; çünkü Samson Tanrı tarafından bahşedilmiş muhteşem gücü ile her türlü saldırıya karşı koymakta, bir türlü öldürülememektedir. Bu şartlar altında Filistinliler Samson'un aşık olduğu kadın olan Delilah'yı kullanarak Samson'u ele geçirmeye karar verirler. Delilah'ya para teklif ederek Samson'un zayıf noktasını ortaya çıkarması istenir. Delilah öğrenmek için birçok sefer çabalasa da başarılı olamaz, her seferinde Samson onu kandırıp farklı zayıflıklar uydururarak onu yanıltır. Fakat en sonunda Delilah Samson'dan bir gün gerçeği öğrenir: Samson'un gücü Tanrı'ya adadığı ve hiç kesmediği uzun saç örgülerinden gelmektedir. Bunun üzerine Samson'a bir tuzak kuran Delilah, onunla birlikte olur ve o uyurken saçlarını keser. Bu şekilde yanındaki Tanrı desteğini kaybetmiş olan Samson gücünü yitirir, Filistinliler tarafından yakalanır, gözleri oyulur ve hapse mahkum edilir.

Bence kesinlikle bir aşk hikayesi değil, hırs ve alçaklık hikayesi aşk dediğimiz şey kutsal ve masum kalsın lütfen 😊 Ama adettir hikayenin efsaneleşip yüzyıllarca dilden dile aktarılması genelde mutsuz sonlarla başarılır... Delilah kendini Samson'a kaptırıp aşkı için tüm ihtiraslarından vazgeçse eski ahitte yer alacak kadar güçlü bir ders niteliği taşıyor olmazdı sonuçta 😕

Samson ve Delilah'dan ilham alan ve aklıma ilk gelen diğer şarkı ise Regina Spektor'ın Samson isimli şarkısı ... Ona da bir göz atıp kulakları şenlendirebilirsiniz...
Opera versiyonunun güzellikleri ise ben temsili izledikten sonra gelsin ....


5 Mayıs 2017 Cuma

Hıdırellez ve Kakava ! Yaşasın Kültür Zenginliği...



Ve geldi pek keyifli Hıdırellez...

Eskiden Ruz-ı Hızır olarak da anılan Hıdırellez, halk arasındaki inanca göre her ikisi de ölümsüz olan Hızır ve İlyas’ın bir araya geldiği günün hatırasına kutlanmakta olup Hızır ve İlyas kelimelerinin birlikte kullanılmasıyla oluşmuş bir tabirdir. Türklerde bahar bayramı olarak kutlanan ve eski Türk imparatorluklarına kadar kutlandığını bildiğimiz Hıdırellez Romanlarda Kakava ile birlikte kutlanır.Romanların büyük göçleri tarihin akışı içinde onların da yolunun anadolu topraklarından geçmesi ile bu iki büyük bayramın birbirine karışmasına ve şenliğin büyümesine vesile olmuş sonuç olarak... Ne de güzel olmuş!Yaşasın kültür çeşitliliği!

Ben çok çeşitli hikayeler olmasına rağmen tabiki de Yaşar Kemal'in Binboğalar Efsanesi'nde kaleme aldığı versiyonu seviyorum. Efsaneye göre 5 Mayısı 6 Mayısa bağlayan gece Hızır ve İlyas peygamberler kayan iki yıldız şeklinde ,iki ayrı yönden gelip birleşirler ve yeryüzüne inerler..O birleşme anında tüm akarsular durur ve bir anlığına börtü böcek sessizliğe bürününür...Bu birleşme anını sadece yüreğinde kötülük,içinde fesat olmayanlar farkedebilir ve buna tanık olan ne dilerse olur. 

Kakava şenliklerinin ise 6 bin yıllık bir geleneği vardır. Bu gelenek her yıl 6 Mayısı takip eden 3 gün boyunca tekrarlanan ritüellerle gerçekleştirilmiştir. Kakava, Mısır ve Ön Asya kökenidir. Çingene mitolojisine göre eski Mısır’da tanrı-kral Firavun döneminde zulme uğrayan Kopt halkı Mısır’dan mucizevi biçimde kaçarlar. Kaçarken peşlerine düşen Firavun ordusu kaçanların bir kısmıyla birlikte sularda boğulurlar. Kalanlar ise bir liderin çıkıp kendilerini kurtaracağına inanmaktadırlar. Bu kurtarıcı ölümsüzdür. Kurtarma olayının meydana geldiği gün olarak kabul edilen 6 Mayıs günleri Çingeneler mucizevi günün anısına suya girerler. Eğlenceler düzenlenir, yemekler yenilir, ateşten atlanır. Sabah çok erken saatte su kenarına gidilip akarsuda el yüz yıkanır, suya girilir.

O zaman bu güzel günün tadını daha da çok çıkarmanız için muhteşem yönetmen Emir Kusturica'nın efsane filmi "Çingeneler Zamanı"nın bir o kadar muhteşem besteci Goran Bregovic'e ait harika film müziğini buraya bırakıveriyorum tadını çıkarın lütfen 

https://youtu.be/EZf00ad3G6o

3 Mayıs 2017 Çarşamba

Bir Dehanın Sanata Yüzyıllardır İlham Oluşu

Shusaku Takaoka 'nın yorumlamasına takılınca gönül , beynim de doğal olarak tablonun orjinalinden başlayarak, Beethoven'a oradan Fidelio Operası'na sıçradı durdu....

Tablonun orjinalini 1820 yılında ressam Joseph Karl Stieler yaratıyor... Alman ressamımız neoklasik tabloları ile tanınan bir kraliyet ressamı.Tabloda Beethoven'ın idealleştirilmiş ve kahramanlaştırılmış halini görüyorsunuz... Dünyada en çok bilinen tablolardan biri olan eserimiz Andy Warhol'dan Japon Grafik sanatçımıza kadar yüzyıllardır sanata yeni ilhamlar vermeye devam ediyor...

O zaman bu kadar bilinen tablodan sonra pekte bilinmeyen bir diğerine geçelim... Ülkemizin en önemli ressamlarından Nuri İyem de "dünyaya barışı getirecek” dediği Beethoven'ı resmetmeden duramamış.Döneminden yüzyıllar sonra Beethoven hayranlığını tuvaline aktarırken, dahi bestecinin fotoğraflarına ve heykellerine bakarak yaratmış portreyi.

Peki yüzyıllardır sanata ilham olan bu büyük bestekarı yüzyıllarca unutturmayan ne ??? Harika eserleri  şüphesiz... Beethoven çok romantik ve umutsuz bir aşık olmasının yanı sıra "vazgeçilmezim" diyecek kadar özgürlüğüne tutkun biriydi.Tüm bu özellikler onu  bizler için efsana yaparken onun kara bir yazgı ile yaşamasına engel olamadı. Fransız Devrimi'nin etkisinden hissetirdiklerinden tabi ki kopamadı bu durum eserlerine de bire bir yansıdı... Mozart ile tanışma şansına erişse de ondan ders alma şansı olmadı onun yerine kendisine bir bestesini de ithaf ettiği Haydn'ın öğretmenliğinden yararlandı.Özellikle piyano eserleri ile ünü günden güne arttı ancak zamanla sağırlık belirtileri baş göstermeye başladı ve kendini dünyadan soyutlamaya başladı.Bu dönemde bir intihar girişiminde bulunduğu ölümünden sonra ortaya çıkan vasiyet mektubunda anlaşıldı.Ancak çok şükür ki bu girişim başarılı olamadı çünkü Beethoven'ın kahramanlık dönemi ve şaheserleri aslında tam da bu dönemden sonra ortaya çıktı.Aslında başta da söyledik aşk ve özgürlük onun karakterini tanımlayan en güçlü kelimeler belki de bu yüzden evlilik aşkını ve özgürlüğü anlatan Fidelio Operası’nın ilk versiyonun, 1805’te II. Leonore adı verilen uvertürle birlikte seslendirilmiş olması şaşırtıcı değil...O dönemde sosyal sınıf farklılığı nedeniyle terk edilen Beethoven'ın veda konseriydi bu!Daha sonra sağırlığı ilerledi ve asıl bunalım dönemi başladı.

Beethoven, alnında dahi damgası taşıyan dehayı ete kemiğe büründüren bir adamdı!!!! Hayatı boyunca, aşırı duyarlılığını “sanatçılar ateştendir, ağlamazlar” diyerek denetlemeye çalışmıştır. Zaman zaman haksız yere, insanlardan kaçan biri olduğuna inanılan Beethoven, insanların, kardeşlik duyguları içinde yaşaması idealine bağlanmıştır. 9. Senfoni’sinin son bölümünde yer alan Schiller’in Neşeye Övgü’sü “Bütün insanlar kardeştir” mesajını dünyaya haykıran bir eserdir.
En çok bilinen ve tam bir başyapıt olan eseri "Ay Işığı Sonatı" olsa da siz bugün benim için 9. Senfoninin son bölümünü dinleyin ve "kardeş olun ey insanlar!"....


2 Mayıs 2017 Salı

PSYCHE & CUPID



Psyche ve Cupid'in aşkı...
Şu an Louvre Müzesinde bulunan bu harika heykel; onların aşk hikayesini,bu güzel aşk hikayesi de bu muhteşem heykeli besler durur yüzyıllardır... Cupid kalbi , Psyche ise ruhu temsil eder...
Birden fazla versiyonu olmasına rağmen hikayemiz kısaca şöyle anlatılabilir :
Psyche o kadar güzeldir ki insanlar ona tanrıça gözüyle bakıp tapınmaya başlar...Bu durumu katlanamaz bulan Venüs hemen devreye girer ve oğlu Cupid'i,Psyche'nin dünyada ki en iğrenç ve aşağılık yaratığa aşık olması için oklamasını ister.Ancak malumunuz kin,nefret,kıslançlık ve aşırı hırs hiç bir zaman kazanamaz!Zira Cupid yanlışlıkla oku kendi parmağına batırır ve güzeller güzeli Psyche'ye aşık olur. Bu muhteşem aşk, kızımızın aşkından titremesine Cupid'in bu yüzden yanmasına ve daha sonra kızımızın tekrar Venüs'ün hain ellerine düşmesine kadar uzanan çalkantılı bir dönem geçirir.Ancak tabii ki kalp ve ruh bu mücadeleyi kazanır ve çiftlerimiz evlenerek sonsuza dek mutlu yaşarlar...Psyche'nin de tanrılar arasında yaşayarak tanrısal güçlere kavuştuğunu tahmin edersek, tanrı olmanın sıfatıyla hala bir yerlerde mutlu mesut yaşadıklarını ve "sonsuza kadar" deyiminin hakkını verdiklerini söylemek boşa olmaz sanırım 😊💕
Bu heykele ilham kaynağı olan hikayemiz işte böyle...Bu büyüleyici heykel ise romantizmin tüm unsurlarını yüzümüze haykırmasına karşın neoklasik heykelciliğin başyapıtı olarak kabul edilmekte.



İkinci resimdeyse heykeltraşımız Antonia Canova'yı stüdyosunda, ressam Henry Trasham ile birlikte görüyoruz yanlarında ise bu muhteşem heykelin plastik maketi var... Ressamımız Hugh Douglas Hamilton bu şaheserin yaratanı ile birlikte resmedilmesi gerektiğini düşünerek ne harika bir şey yapmış!!! Gerçi kendisi bu aşk mitine oldukça bağlı zira kendi gözüyle bu aşk hikayesini de resmetmeden duramamış 😊 Diğer resimde ise Hamilton'un gözünden bu gözde aşıkların özel hayatlarına tanıklık ediyoruz 😊 ...



1 Mayıs 2017 Pazartesi

1 Mayıs 2017

Günün resmi zincirlerini koparma  cesareti olanlara selam niyetine gelsin...
Emekçinin bayramı kutlu olsun !!!

Diego Rivera / Detroit Endüstrisi /1932-1933

Diego bu resmi yapmak için Detroit'e geldiğinde sosyal ve siyasal ortam oldukça hareketliydi. Büyük buhran dönemi... Özellikle işçilerdeki intihar oranı çok yüksek,yaşam koşulları,çalışma şartları sabırları oldukça zorlamış... Şimdi "Açlık Yürüyüşü" olarak tanımlanan 5000 kişilik muzzam bir eylem yürüyüşünün tam da zamanı.Pankartların,sloganların konusu belli "işsizlere iş", "sendikaya katılım hakkı", "siyahlara yapılan ayrımcılığa son" !!!Kullanılan gerçek mermiler nedeniyle 16 yaşlarında 4 gencin ölümüyle son bulan bir hak yürüyüşü...

İşte Diego tam da bu ortamda 1932 yılında başlıyor Detroit Endüstrisi isimli duvar resmine.Resim gerçekten işçilerin yaşamını yansıtsın diye kendisi de dahil olmak üzere tüm asistanlarına 18 saatlik mesai zorunluluğu getiriyor. Siz bu karede tam da resmin merkezini görüyorsunuz.Resmin kalan kısmı gri ve soluk bu bölüm ise inadına renkli,canlı ve hareketli... Diego bu renk oyunlarıyla; işçilerin, insanlık tarihinde yarattığı muzzam farkı ve toplumsal güçlerini vurgulamak istemiş.
Bu büyüleyici duvar resmi "Açlık Yürüyüşü"nden bir yıl sonra görücüye çıktığında tam 100.000 işçinin akınına uğruyor.By ziyaretçi sayısı sayesinde kapanma tehlikesiyle karşı karşıya olan müze kalkınıyor...

Aslında Diego Rivera'nın bu esere "en büyük eserim"  demesi boşuna değil ... Çünkü O, bu duvar resimlerini bir avuç ayrıcalıklı insanın ihtiyaçlarını gidermek için değil, toplumun devrimci dönüşümüne ilham vermek ve etkin bir rol almak için yapmıştı. Ve Rivera bu düşüncesinde yanılmadığını da göstermişti