6 Ekim 2016 Perşembe

JOHN CONSTABLE ve Büyüleyici Doğa...

Dedham Yakınlarında Stour Nehri Manzarası- John Constable- 1822-Huntington Kütüphanesi / San Marino ABD


İşte beni Constable ile tanıştıran güzellik :) John Constable'ın kariyerindeki mihenk taşı "Saman Arabası" isimli ona Paris'te ödülü getiren tablo olsa da beni en çok etkileyen benim onunla tanışmamı sağlayan eser "Dedham Yakınlarında Stour Nehri Manzarası" adı verdiği bu eser oldu. Yapıldığı dönemde manzara resimlerinin değerli görünmediğini hesaba katarsak orjinal boyutu ile 183cm olan bu  dev tablo  Constable'ın harika bir isyanı bence adeta katı kuralları ile bilinen İngiliz Kraliyet Akademisi'ne "manzara resimleri de en az tarihi resimler kadar değerlidir" diyerek kafa tutuyor :) Kendisinin de mensubu olduğu akademi kuralları ile çelişen tek özelliği bu değil ressamımızın... Örneğin resimde idealleştirilmiş tek bir öğre göremiyoruz. Resim net bir şekilde belli bir mevsimde günün belli bir saatini yansıtıyor bizlere... Constable hava durumu konusunda hassas bir ressam bu hassaslığı meteoroloji kitaplarını araştırmaya da itiyor onu ve onun bu merakı bu tabloda yüzümüze çarpan adeta sesini duyacağımız rüzgarın etkisini yaşamımızı sağlıyor aslında... Şu ağaçların savruluşuna  bakın ayrıca biraz daha içine girsek tablonun, ağacın cinsini bile söyleyeceğiz...
Resimdeki insan figürleri ise bence kusursuz ayrıntılar şahane...En arkada gördüğümüz ama aslında tabloyu merkezleyen kilisenin sembolik bir anlam taşımadığını iddia edebilir miyiz ? Endüstrileşmenin hız aldığı,tarımsal ürün fiyatlarının düştüğü,aristokrasinin güç kaybetmeye başladığı bir dönemde bu tabloda yaşananlar bir inkar mı yoksa geçmişe özlem mi dersiniz ? :)

Aslında bu soruyu cevaplarken ressamımızın  yaşadığı döneme ve onun hayatına biraz yakın çekim yapmak gerekiyor. John Contable 1776 yılında İngiltere topraklarında toprak sahibi bir babanın evladı olarak dünyaya geliyor... Yani kendisi aslında aristokrasi sınıfına ucundan kıyısından girebilecek durumda :) Ve yaşadığı dönemi dünya tarihi kronolojisine oturtursak yaşamakta olduğu sıkıntılar malum... Emperyalizmin filiz vermeye başladığı yıllar ve doymayan güçlenen burjuvazi sınıfı... Bu ortamın eserlerine yansımayacağını düşünmek hata olur kuşkusuz bence Constable'da sürekli bir geçmişe özlem duygusu var. Tablolardaki duyguyu bize bu kadar iyi yansıtıyor olmasının altında kendi duyguları olduğunu söylemek hiçte zor değil... Ee duygu deyince sonuçta ortada Constable Romantizm akımının başını çekiyor ama bunu yaparken şaşırtıcı bir biçimde Gerçekçilik ve Empresyonist akımlarının önünü açan yeniliklere de imzasını atıyor...

Madem Romantizm dedik Constable'ın doğa tutkusunu biraz daha hikayeleştirebiliriz hem de içine psikoloji katarak... John Constable'ın aslen Kelt asıllı olduğu söyleniyor. Kelt toplumu da malumunuz kır tanrılarına tapan,avcı ve savaşçı toplum özelliği ile çiftçilikte çok ileride olan bir toplumdu. Yani belki de sevgili John'un bu doğa aşkı atalarından gelen genlerinin bilinçaltında açığa çıkmasından kaynaklanıyordur :)

Wienhou Parkı- John Constable 1816- National Gallery of Art Washington D.C.
Mesela bize göz kamaştıran bir doğa harikası olarak görünün bir eserde Constable aslında bir meydan okuma daha gerçekleştiriyor. Ön plandaki renklerin daha parlak yeşil tonlarında çeşitlendiğini gördüğümüz bu eser o dönemde bu "mükemmel" uyumdan uzak tavrı ile oldukça eleştiri almış.

Constable'ın yüreğimdeki bu derin yeri sanırım biraz Jane Austen hayranlığımla da alakalı... Tabloları inceledikçe Lizzy'nin teyzesi ile çıktığı gezi aklıma geliyor... Sanki bir kaç km sonra Darcy'nin topraklarına girecekmişiz gibi :) Hey bu benim hayal gücüm size ne çağrıştırdığını bilemem tabi :D

Çayırdan Salisbury Katedrali-John Constable -1831- National Gallery London
Veee gelelim görür görmez beynimde kıvılcımlar yaratan kalp atışlarımı hızlandıran bir diğer tabloya... Çok etkileyici gerçekten çok sırf bunu görmek yakından hissetmek için Londra'ya uçak bileti aldıracak kadar çok... (diğer eserler ABD faktörü nedeniyle biraz sevimsizleşmiştir belki de :))  Constable'ın yeniliklere ulaşıp zirve yapmasını sağlayan tablo olarak geçiyor... Sakin bir kente düşen yırtıcı bir yıldırımın düşme anı... Doğanın muhteşem gücünü resmetmek için ne şahane bir yol... Duygular çoşuyor bu esere bakarken...

Ahhh Constable doğaya olan aşkın ve onu resmedişinle ne de harika bir adammışsın iyiki gezmişsin sanatın yollarında iyi ki kafa tutmuşsun akademiye iyiki sanat tarihine bırakmışsın izlerini... :)

2 Eylül 2016 Cuma

Daphniss ve Chloe 'nin Sürükledikleri...


Özellikle sabahları ciddi anlamda tehlikeli oluyor zihin sıçramalarım... Sabahın 6'sında blog için bir açılış fotoğrafı aramam ve bu şahane eseri görmemle başladı herşey...


Sonra sürüklendim tabi Jean Baptiste Corpeaux 'a ordan tabi ki Daphniss ve Chloe' nin acıklı ama mutlu sonla biten hikayesine... Yandım artık bütün günüm Longus'la ve bu hikaye ile ilgili doğru düzgün bir türkçe kaynak bulamamanın verdiği rahatsızlık ve muhteşem heykellerin orada bir yerde olduğunu bilmeme rağmen hepsini tek tek görmeye zamanımın ve paramın yetmediğini bilerek ve buna üzülerek geçecek :)

Gelelim hiçbir şekilde türkçe kaynak bulamadığım bu muhteşem eserimize.... Eserimizin adı "Daphnis and Chloe" ... Bu eseri meydana getiren ressam ve heykeltraşımız ise Jean Baptiste Corpeaux (1827-1875). Fransız doğumlu sanatçımız aradığı esin kaynağını yaşadığı topraklarda bulamadığı için pek tabi ki de Roma'ya taşınarak başlamış başarılı sanat hayatına. Michelangelo ve Donatella'nın eserlerini çalışmaya başlayarak onlardan etkilenerek geliştirmiş kendini. Ah Roma nasıl da korkutuyorsun beni kocaman bir mıknatıs gibisin kendine çekip duruyorsun beni mütemadiyen ... Herneyse sanatçımız romantizm ve gerçekçiliği birleştiren şahane bir üsluba sahip tadı da tam bana göre :) Ve pek tabi ki kendisi zamanında ahlak bekçilerinin gereksiz kalıplaşmış sansür algıları ile savaşmak zorunda kalmış. Özellikle "Le Dans" isimli muhteşem ötesi heykeli için "uygunsuz-edepsiz" yorumlarıyla savaşmak zorunda kalmış... Ama ne olmuş heykel mis gibi tüm ihtişamıyla Paris Opera Binasının önünde duruyor tüm kendini bilmez bekçilere rağmen :)

La Danse (Dans) / Jean Baptiste Corpeaux 





Gelelim esas meselemize... Bu eser sayesinde haberdar olduğum ve aslında birçok esere ilham kaynağı olan hikayemize Daphniss ve Chloe'ye... Antik yunan yazar Longus'a ait hikayemiz... Kahramanlarımızın ikisi de aileleri tarafından terk edilmiş ikisini de çobanlar büyütüyor ve Yunanistan'ın adeta cenneti andıran topraklarında birlikte büyüyorlar... O kadar saf ve temizler ki "aşk"ın ne olduğunu başlarına gelen şeyin aşk olduğunun bile farkına varmıyorlar... Daha sonra kendini bilmez yetişkinler tarafından yalan yanlış bilgilendirildikleri için konu hakkında başlarına gelmeyen felaket kalmıyor...Hatta güzel Chloe korsanlar tarafından kaçıırılıp tecavüze bile uğruyor kendisine el uzatan tanrı Pan bile yardım edemiyor Chloe'mize... Ama mutsuz bir sonu yok hikayenin ikise de ailelerine kavuşup evleniyorlar sonunda o yüzden sevdim mutlu sonları seviyoruz...

1512-1514
 Dedim ya aslında bir çok sanat eserine ilham kaynağı oluyor hikayemiz... Yani çok kötü türkçe bir kaynak bulamamak aslında hep yarımız hep eksiğiz yüzyıllarca yıl gerideyiz sanatta :( 


Bu tablo italyan bir ressam olan  Titian Vecelli'nin ( Tiziano Vecellio- 1490-1576) "Three ages of Man" isimli eseri... Sevgili Eros'un Dapniss ve Chloe daha minicik bebekken uykularında onları yakalayıp okladığını sağ tarafta görebiliriz... Şu anda National Gallery of Scotland'ta sergileniyor görmek isteyenleri Edinburgh'e doğru alalım yanınıza beni de alın ama :)




1747 / Loius Hersent


Bu eserde Loius Hersent'e ait Chloe burada Daphnis'e flüt öğretiyor... Belki de kız flür çalıyor o da dinliyor ne biliyorsun demeyin çünkü eserin adı "Flüt Dersi" :) Bu eserde şaşırmayacağımız üzere Paris'te Louvre müzesinde bulunuyor efenim oraya beni almasanızda olur hadi :)


 Ve gelelim bir diğer şahesere bir diğer heykele... Bu eseri yeni klasikçi heykeltraş Jean Pierre Cortot (1787-1843) yapmış. Fransa'da doğup orada ölen sanatçımızın şaşırmadığım üzere Roma yaşantısından sonra yaptığı bir eser bu Roma tabi ki eserlerindeki muhteşemliği kat kat arttırmış şaşırmıyoruz :)  Bu heykelin bizzat kendisini de Louvre'da heykel departmanında bulabilirsiniz efenim...

Gözlemlediğimiz üzere ne kadar çok zorluk yaşasalarda Daphnis ve Chloe sanata yansırken hep huzurlu ve mutlu yansıtılmışlar çünkü aşkı-ları herşeyi yenmiş ve mutlu sona ulaşmışlar :) Yaşasın gerçek aşk ve onu kutsayan eserler diyerek şimdilik bu konuyu kapatıyorum :)

Aşkla kalın madem ... :) 




Not: Ama sanmayın ki Longus'a ve bu hikayeye takmadım kafayı taktım Türkçe kaynak konusuna taktım ... Sanatla ilgilenen bu konuda para harcamaktan çekinmeyen her kuruluşa da bu konuyu ileteceğime and içtim hayırlı uğurlu olsun :)

1 Eylül 2016 Perşembe

Barışla huzurla kalın ....




Hiç düşünmeden öyle olduğunu kabul ederek paylaştığımız "barış logosu"nun nasıl ortaya çıktığını merak ettiniz mi hiç ? Ben ettim çünkü sürekli "neden" sorusunu soran cevabı anlamadan "böyle gelmiş böyle gider" dayatmasına boyun eğmeden sürekli sorgulayan uyuz bir insanım 




Bu heryerde görüp kullandığımız sembol ingiliz tasarımcı Gerald Herbert Holtom'a ait. İlk ortaya çıkış hikayemiz tabiki aristokrasi ile sembolleşmiş olsa da demokratik yönetimi değilde "demokrasiyi yönetmeyi" pek iyi bilen İngiltere topraklarında gerçekleşiyor... Bir silah fabrikasının kapatılması için yürüyüşe geçen halkın pankarlarında görüyoruz logomuzu ilk kez... Henüz sembolün bir yaygınlığı yok iken 2.Dünya Savaşı sonrası vicdani retçi olan Holtom logo üzerinde biraz daha çalışmaya başlıyor...








Kollarını çaresizlik içinde iki yana açan birinin hayali ile başlıyor çizimimiz.Perspektif algısı konusunda yetersizliğim nedeniyle ben pek fark edemesemde (ben bütüne bakarım arkadaş) Nükleer'in "N"si ve silahsızlanma anlamına gelen "disarmament" kelimesinin baş harfi olan "D" de logomuzda yerini almış... Ve  "nükleer silahsızlanma" tüm dünyada olsun diye hoooop bir çember içine alınmış böylece dünya da vurgulanmış olmuş.
Daha sonra logo yaygınlaşıp feminizm de dahil olmak üzere tüm aktivist hareketlerde kullanılmaya başlayınca Holtom bir gururlanmış içine kocaman bir umut ışığı doğmuş herhalde o yüzden logoda ki "çaresizlik" anlamını sevmemiş kolları iki yana açan insan figürü barışın getirdiği çoşku anlamına gelsin demiş. Ee mantıklı tabi kollarımızı çaresizlikten de açarız,mutluluktan da pek sevdiğimiz birine kocamannnnn sarılmak için de 







Logo'nun gelişimi böyle olsa da sunumu yaygınlaşması öyle bir anda olmamış tabi... Tasarımcımız logoyu ilk gösterdiğinde "biz bunu mu istedik nerede bunun beyaz güvercini olmaz böyle şey" demişler tahmininiz üzere... Amma velakin efsaneleşmiş her başarının altında gördüğümüz üzere yılmamış kendisi "içinden bre cahiller siz ne anlarsınız alt metinlerden" demiştir bence ben olsam derdim en azından... Pes etmemenin sonucu olarak; dehayı,zekayı,estetiği,tasarımı keşfedip elinde bunu yaşatma gücü olan bu dünyaya tutunmamızı sağlayan az sayıda insan var ya hani işte bu hikayede onlardan oluşan bir grup yani "Nükleer Savaşa Karşı Doğrudan Eylem Komitesi (DAC)" Holtom'un fikrini aslında bayılmış pek sevmiş  bu sayede logomuz yayılma ve kendini gösterme şamsı bulmuş...

Her devrimci ruh gibi Gerald Herbert Holtom da logo için herhangi bir telif hakkı talep etmemiş. Yeter ki bu uğurda sesini duyurmak isteyen herkes sembolümü kullansın demiş. Dünya çapında özgürlüğü,adaleti ve barışı isteyen tüm aktivistler tasarımcımızın bu isteğini kırmayarak logoyu tüm dünyaya yaymayı başarmışlar  Ve logo yayıldıkça şimdiki anlamını da tam olarak almış...
"Yerleşik düzene muhalefet,barış ve adalet"





Sonuç olarak teşekkürler Gerald tüm dünyanın idealini tek bir sembolde birleştirdiğin ve dünyanın her yerinde barışı hatırlatan bir algı yarattığın için...



31 Ağustos 2016 Çarşamba

La Primavera

Mitoloji temalı bu harika tabloda merkezde turuncular içinde aşk ve güzellik tanrıçası Venüs'ü görüyoruz. Yenilenmenin,gençliğin temsili olan Venüs'ü "İlkbahar" isimli bir tabloda görmek şaşırtıcı değil tabi resmi içine alan ortamında "Venüs'ün İlkbahar Bahçesi" olduğunu alayabiliyoruz kolayca...
İlkbahar vurgusunu arttırmak için sadece Yunan değil Roma mitolojisinden de yararlanıyor ressamımız... Roma çiçek tanrıçası "Flora"'yı da Venüs'ün hemen sağında görebiliyoruz.
Peri Chloris,batı rüzgarı tanrısı Zephyr'in de varlığı gönül okşayıcı...Zephyr zaten Venüs'ün bahçesine girebilen tek rüzgarın tanrısı... Bu ayrıcalık ona pek sevgili eşi Chloris'i kazandırmış hem bir rivayete göre evlenip sonsuza kadar ilkbaharı yaşamışlar pek romantik 😍😍😍

Venüs'ün eşlikçileri "3 Güzeller" de Venüs'ün solunda yerlerini almışlar...Mevzu bahis ilkbahar olunca gevşeyen gönül yaylarından faydalanmak üzere ortama damlayan Cupid yani Eros'ta yerini almış tablomuzda ortada ki güzeli vurmak üzere güzellerimiz bu andan sonra 2 kişi kalacaklar ortadaki güzel Cupid'in bu okundan sonra aşık olup evleniyor zira 😊

En sonda da Roma'nın haberci tanrısı Merkür'ü görüyoruz...Malum Venüs'ün bahçesinde bulutlara yer yoktur Merkür'de asası ile onları temizliyor adeta bir gönüllü hizmetli 😊

Tüm bu muhteşemliğe kendinizi kaptırırken ayrıntıların muhteşemliğinde kaybolurken pek tabi ki perspektif hatalarını yakalayamıyoruz bile... Neymiş efendim Botticelli perspektif bilmezmiş o çok bilenler böyle bir muhteşem eser yapsında görelim... 😝

"Ben bunu görmeden yapamam orjinali görmek isterim" diyenleri Floransa'ya Uffizi Galerisi'ne yolcu ediyor benden daha önce gidin de beni sinirden çatlatın diyor sevgilerimi gönderiyorum 😊😊😊

LA PRIMAVERA
Yüksek Rönesans Dönemi (1482 civarı)
Sandra Botticelli
"Galleria degli Uffizi", Floransa