5 Kasım 2018 Pazartesi

Yaşasın Diwali Festivali !!!

Bu aralar Hindistan'da güzel mi güzel bir hareketlilik var, Diwali Festivali geldi çattı, herşey 7 Kasım gecesi için😊
Karanlık karşısında ışığın,kötünün karşısında iyinin,cehalet karşısında bilginin kutsandığı; ruhani farkındalığa odaklanan bir festival düşünün!!! 😍😍😍
Festivalin çoşkusu ve hazırlıkları yaklaşık 5 gün sürüyor.Diwali gecesi insanlar evlerini süsleyecek,en güzel giysilerini giyecek,birbirine hediyeler verecek ve en güzeli kapılar,bacalar,pencereler aklınıza gelebilecek her yer ışıklarla donatılacak!Ve gece boyunca tüm ışıklar açık kalacak tüm mumlar yanık bırakılacak her yerde ışık kutsanacak 🤗🤗🤗
Tarihi antik çağlara dayanan festival Hinduların en önemli festivallerinden biri. Ay takvimine göre hesaplandığı ve hasat sonrası en karanlık geceyi baz aldığı için her sene değişiyor tarihi...
Kelime anlamı  "ışık demeti" olan Diwali Hinduların ve Jainlerin kullandığı isim, Sihler ise Bondi Chhar Divas adıyla kutluyor bu özel günü...Yani demek istediğim şu nereden,hangi kutsal atfettiğiniz kitaptan,hangi coğrafyadan bakarsanız bakın görmeyi bilirseniz karanlık karşısında ışık,cehalet karşısında bilgi evrenin her zerresinde kutsanıyor... Hepimiz biriz bu çeşitliliğin altında işte tam da bu yüzden yaşasın farklı kültürler yaşasın çeşitlilikten öğrendiğimiz birlik duygusu 💕💕💕Belki sizde bir mum yakar ruhani farkındalığınıza renk katarsınız 7 Kasım günü... Ne de güzel olur 😊


24 Ekim 2018 Çarşamba

Cavalleria Rusticana ve I Pagliacci Elhamra Sahnesi'nde !!!

Büyülü Elhamra gecelerinden birini yaşadım ben yine dün...Hayatımda opera olduğuna binlerce şükürler ederek...
Cavalleria Rusticana ve I Pagliacci eserleri alışılageldiği üzere beraberce Elhamra sahnesinde idi dün. Wagner ve Verdi gibi devlerin arasında sıyrılma cesaretini göstererek realizme yönelen büyük yürek Pietro Mascagni, Cavalleria Rusticana ile "verismo" okulunu başlatırken; Ruggero Leoncavallo'nun I Pagliacci'si akımın simgesi haline geliyor...Opera aristokların romantizminden, sıradan halkın  realizmine bu sert geçişi yaparken sizi de yerden yere vurmayı ihmal etmiyor...


Cavalleria Rusticana kime kızacağınıza ve neye üzüleceğinize asla karar veremediğiniz,dalgaları bol olan bir okyanusa sürüklüyor bizleri.Dün bütün suçu birine atıp rahatlamak istedim ben ama olmadı Turiddu'ya kızayım istedim Levent Gündüz'ün perfomansı izin vermedi, Nurgün Baburhan'ın hem oyunculuğunun hem de sesinin etkisiyle Santuzza'yı ilahileştireyim istedim İnanç Makinel Alfio'ya can verirken benim acımı esgeçme diye bağırdı...Ben bu kadar duygu yoğunluğunu kaldıramayağım yeter dediğim anda eser beni müthiş intermezzoları ile rahatlattı. İntermezzo demişken kostüm tasarımında imzası olan Gülay Korkut Dinç'e de şapka çıkarmadan geçemedim...


Sonra ne oldu?
I Pagliacci başladı.Duygu karmaşası da katlanarak artmaya devam...Enrico Caruso'nun 1902 yılında kaydettiği "Vesti La Guibba" aryasının dünyanın ilk 1 milyon satan gramafon plağı ünvanını almasının bir nedeni var elbet çünkü bu arya çok mu çok kuvvetli!Aryanın ismini "savaşmaya gitmek üzere zırhını kuşanmak" olarak çevirsem edebiyat gücünü anlatmaya yeter mi?Yetmez!!!Dinlemeniz baya bir etkiler ama bir de oyunculuk perfomansı ile dinlerken izleme şansınız olursa... Opera tam da bu yüzden yüksek sanat!!!! Dün yeterince kendimi tutmuştum, bazen insan uzun süre güçlü kaldığı içinde ağlardı Aydın Uştuk bu aryayı söylerken ben de bıraktım gözyaşlarımı özgürlüğüne... Burcu Sayın olmasaydı güzeller güzeli Nedda, bulabilirdim ben de günah keçimi ama bu seferde olmadı olamadı...



Muhteşem bir geceydi, emeği geçen istisnasız herkese kalbimin en derin yerinden binlerce teşekkür...

Asla da kaçırmam diyenlere de hatırlama : 25 Ekim / 30 Ekim / 1 Kasım tarihlerinde Elhamra Sahnesi'nde bu muhteşem deneyimi yaşayabilirsiniz...


21 Ekim 2018 Pazar

Dinamo III / Büyük Efes Sanat 'ta Başladı

Gel de sevme sonbaharı 🍁🍂 kışı ⛄❄... İzmir'in her yerinde güzellikler var bu aralar 🤗🤗🤗


21 genç sanatçının eserleriyle Büyük Efes Sanat'tan Dinamo III sergisi başladı ! İsmini durağan enerjinin elektrik enerjisine geçmesinden alan sergide, çağdaş sanatın güzel örneklerinin tadına bakmak mümkün 😊 




Salih Kalafatoğlu'nun "Anlamın Sessiz Gücü" diyerek ifade ettiği sergi  2 Aralık tarihine kadar tadını çıkarmanız için sizleri beklemekte... 😊



Büyük Dahi Gazi Mustafa Kemal Sergisi Folkart Gallery'de



Bu yüzümdeki gülümse Mustafa Kemal Atatürk ile zaman geçirmekten kaynaklanıyor...


Onun özel eşyaları, yayımlanmamış fotoğrafları ve dönemine ait belgeleri içeren çok mu çok özel bir sergi ile açtı Folkart Gallery bu sene sezonunu... Atamın askeri zaferlerine,diplomasi dehasına, devrimci ruhuna aşinasınız, var mısınız bir de Kemal'in günlük yaşamından tatmaya? İçtiği kahve fincanının telvesine kadar hissetmeye ? Sonsuzluğa erişmeden önce tenine değen son kumaşı görmeye ???
Folkart Gallery 24 Şubat'a kadar Atamızla geçireceğimiz özel anlar için sizleri bekliyor sakın ola kaçırmayın !!!!

25 Eylül 2018 Salı

1001 Gece Masalları Arkas Sanat Merkezi'nde !!!

Ne kadar da çok ihtiyacımız var gerçeklere mola verip masalların içine girmeye... Arkas Sanat Merkezi bu ihtiyacımızı kalbinden vuran bir sergiyle açtı yeni sezonunu!
18. Yüzyıla ait Antoine Galland'un el yazmalarıyla;masalların vazgeçilmez mekanı sarayların görkemini yansıtan tablolar,dekorarif objeler,halılar ile dönemin atmosferine kapılırken doğu kökenli enstrümanlar da hayal gücünüzü tetikleyecek...


Bir opera aşığına ise harika bir hediyesi var bu güzelim serginin 🤗 Christian Lacroix ve Franca Squarciapino'nun Binbir Gece Masalları'nın etkisi altında tasarladığı opera ve bale kostümlerini,aksesuarlarını ve kostüm eskizlerini görme şansınız var 😊😍
30 Aralık'a kadar tekrar tekrar o büyülü dünyayı yaşama şansını yakalamak için zamanınız var kaçırmayın !!!



4 Mayıs 2018 Cuma

"La Forza Del Destino" yani "Kaderin Gücü" İZDOB Sahnesinde

Dinlerin bir müddet sonra yok olacağını ve sanatın din olarak algılanacağını savunan pek sevdiğim bir sosyolojik tez var. Bu benim için çokta geçersiz sayılmaz aslında özellikle sanatı üretemeyen ama tüm ibadetlerini sanata hayranlık göstererek gerçekleştiren huzuru sanatta bulan biri olarak... Bu durumda sanat benim için çok tanrılı bir din ve Verdi en saygı duyduğum peygamberlerden ne de olsa opera ibadetin en yüksek şekli benim için...


Mevzu bahis Verdi operası olunca da boynum kıldan ince."La Forza Del Destino" yani "Kaderin Gücü" çok yönlü ve çok güçlü bir eser. Örneğin librettoyu bilerek deneyimlerseniz konuyu anlarsınız ama müziği içselleştirmeden asla ama asla bütünü kavrayamazsınız. Tekniğe yorum yapmak haddim değil ama bu eserin tamamen duyguyu geçirmek üzere yaratıldığı bariz bir gerçek.Mevzu çok kasvetli çok karanlık ve Verdi'nin bu kasveti dağıtma çabası çok etkileyici. Kasvet dağıtıcılarımız Preziosilla ve Melitone'un işi ise epey zor...Bu kasvetin ortasına bir opera buffa temasıyla dalıyor Melitone ki bu birden fazla sanat dalını harmanlayıp içselleştirip sahnede sergilemek demek! Benim favori karakterim olan Preziosilla'yı canlandırmak demek ise çok usta bir ses tekniğine sahip olmanız demek öyle her yiğidin harcı değil kanımca :)



 İşin libretto tarafına bakınca sırf bu iki karakter ve temsil ettikleri üzerine bile derin bir felsefi ve sosyolojik tartışma başlatabilirsiniz aslında. Hatta işi abartıp savaşı,dostluğu,düşman sandıklarımızın başka koşullarda nasıl da canımızdan kanımızdan olduklarını fark edip bir aydınlanma da yaşayabilirsiniz ... Mesele "kaderin elinde oyuncak olmak" üzerine olunca serde de bu asilik olunca hatta ruhsal derinleşme çalışmalarında teslimiyeti bir türlü beceremeyen kabullenmeyen ve bu yüzden ilerleme kaydedemeyen biri olunca bünyede kaşıntıya da sebep olmuyor değil :) Karakterlerin yerine kendinizi koyup duyguyu yaşamak yerine bir sinir durumu içinde olmayı engelleyen mucizevi şey ise müziğin muhteşemliği işte çünkü zihin müziğe kayınca "vay canına!" efekti de arkasından koşarak geliyor...
Verdi'nin özellikle koro bölümleriyle konuyu kapatıp imzasını attığını düşündüğüm bu güzeller güzeli eser İzmir Devlet Opera ve Balesi farkıyla 5/12/14 Mayıs tarihlerinde bizlerle... Söylemeden de duramayacağım özellikle 5 Mayıs't ki temsili kaçırmayın derim benden söylemesi ;)


12 Nisan 2018 Perşembe

"Renk,Işık,Titreşim:Türk İzlenimcileri" Arkas Sanat Merkezi'nde !

Arkas Sanat Merkezi yine yeniden harika bir sergi ile bizleri mest etmeye hazır!
"Renk,Işık,Titreşim:Türk İzlenimcileri" sergisi;Osmanlı son dönemden Cumhuriyet'e geçerken türk resim terminolojisinin de nasıl şekillendiğini gözlerimizin önüne seren muhteşem bir sergi.

1924 Kuşağı sanatçıların Paris'ten getirdiği izlenimci sanat anlayışına,doğayı hoca kabul etmiş ressamların birbirinden güzel eserlerine tanık olacaksınız...

Türkiye'de modern sanatın kurucusu ve taşıyıcısı olan bu büyük ressamların eserlerini 27 Temmuz'a kadar Arkas Sanat Merkezi 'nde gözlemleyebilirsiniz... Ki hep söylüyorum bence acele edin çünkü asla bir kere görmekle yetinemeyeceksiniz !!!

18 Mart 2018 Pazar

Çanakkale Savaşı'na Ali İsmail'in Doğumgünü Kutlayarak Bakmak!

Hadi gelin bugün şehitlerimiz için Çanakkale Savaşı'nı yeniden düşünelim...
Her yerde gururla anlattığımız içimizdeki çoşkuya hakim olmadığımız o destansı zafer!250.000'den fazla şehit bakın insanı rakamlaştırınca istatistik haline getirince okuması kolay sayıları ama okuyup geçmeyin o sayının büyüklüğünü anlamaya çalışın...250.000 şehit demek kaç aile kaç nesil demek anlamaya çalışın...Gelelim esas noktaya Atamız bu savaştan sonra "Biz Çanakkalede bir üniversite gömdük" derken ne geçti aklından hiç düşündünüz mü? O savaşta kaybettiklerimizden 10.000 asker üniversite öğrencisiydi 70.000 asker de lise öğrencisi. Eğitimin son derece  kısıtlı olduğu yıllarda bu ne demektir hiç düşündünüz mü???
Sizce zamanı geldiğinde gururlanın gerekirse siz de canınızı verin diye mi gitti bu güzelim beyinler? Belki de inanıyorlardı...Bastığımız toprakları toprak diye geçmeyeceğimize Anadolu'nun verimli topraklarında tarımı geliştirebileceğimize, emperyalizmi bu topraklara sokmadıkları için beyinlerimizin özgürleşeceğine inanıyorlardı, eğitimliydiler eğitimin değerini anlayacağımıza inanıyorlardı... Siz ölmeyin siz bir daha savaş yüzü görmeyin diye bile bile verdiler canlarını... Çanakkale Savaşı devrimlerin hasıydı bize öğretmediler!!!
Şimdi durun düşünün!Her yıl o büyük etkinliklerle,dualarla andığınız o güzelim çocukların hakkını verebiliyor musunuz düşünün?!Yeniden düşünün!Bir de bugün Ali İsmail Korkmaz'a' da gitsin aklınız olur mu çünkü o gülüşünde devrim yatan güzel çocuğun da doğumgünü bugün ... Hala vurulmadıysanız kalbinizden söz de burda bitsin zaten.

10 Mart 2018 Cumartesi

Ömür Tokgöz / Kırılganlık

Ömür Tokgöz'ün "Kırılganlık" isimli sergisini gezerken aklımda hep canım Teoman'ın en özel şarkısı dolandı "sahibiysen tuzak bunlar!"... İçimizdeki sahip olma duygusuna harika bir başkaldırı bu sergi... Sanatçının da belirttiği gibi kolay tüketilene karşı;bakmaya kıyamacağınız tüketmeye cesaret edemeyeceğiniz transparan porselenden ortaya çıkarılmış nesnelerden oluşan bir başkaldırı... Ömür Hanım pek sevdiğim yazar İtalo Calvino'nun Görünmez Kentler kitabına da gönderme yapıyor sergide ve yine yazardan alıntılayarak diyor ki ; "labirent kişiye yeni bir plan çizmesi ve labirentin gücünü yok etmesi için bir başkaldırıyı da düşündürür." İçinde bulunduğumuz labirenti yerle bir edip isyan bayraklarını açmaya teşvik etmek için 22 Mart'a kadar sizleri Galeri A 'ya davet ediyor bu güzelim sergi...




9 Mart 2018 Cuma

Ivan Marchuk / Düşsel Detaylar 09 Mart - 20 Mayıs

Koca bir mart ayını doğumgünü ayım olarak kabul edip her gününde hediye almayı doğal karşıladığımı düşünürsek;şüphesiz bu yılın en büyük hediyesini Folkart Gallery verdi bana bu muhteşem sergiyi görme ve ressam ile tanışma şansı yakalamamı sağlayarak, ben teşekkürümü baştan yapayım :)

Ivan Marchuk,modern dünyanın çok boyutlu bir imgesini yaratmış ve zamanın önüne geçmiş,sanayi sonrası uygarlığın eğilimlerini ve geleceğini belirleyen 100 dahi arasında... Sanat tarihçileri onun eserlerini; hiper-gerçekçilik, gerçekçilik, dışavurumculuk, soyutlama gibi kavramlarla ifade etmeye çalışadursun o adını koyduğu "Pilontanizm"/(örgücülük,dokumacılık) tarzının öncüsü.Bu ismin koyuluş hikayesi ise oldukça sevimli,annesinin kızkardeşlerinin saçını tararken telaffuz ettiği "zapliontalosya"(iç içe geçmişlik,düğümlenmişlik) kelimesinden geliyor :) "Benim için sanat;hayat ve vahiydir. Başka bir seçeneği yok. Aynı zamanda sanat ağır çalışmadır. Yılda 365 gün çalışırım ve çalışmazsam varolamam. Kader,karma,yargı,kıyamet bu." diye içindeki tutkuyu anlatan ressamınızın bu sözlerinden sonra eserlerinde saf emeğin estetize edilişini görmekte şaşırtmıyor bizi. Özgürlükçü, evrensel, bilimsel ve fantastik bir kültürel emek!
Karakteriniz, kültürel birikiminiz, sosyal statünüz ne olursa olsun eserlerine baktığınzda doğa çırılçıplak karşınızda olacak! Bir kez gözünüz değdikten sonra etkisinde kalmama şansınız yok! Eserlerin dışında kalma şansınız yok ama onun içine girip çözümleyene de aşk olsun! Belki de her eserin önünde kendinizi bir sorgulama ile karşı karşıya bulanlardan olursunuz kim bilir... Gördüğüm yeni bir varlık ihtimalinin gerilimi mi yoksa süre giden önlenemez bir çürümenin,tükenişin çığlığı mı? Belki de sorarsınız kendinize: " Gördüğüme mi, kördüğüme mi inansam?"


"Ben hissederim,kopyalamam ya da taklit etmem." diyen deha ressam Ivan Marchuk'un sergisi 20 Mayıs'a kadar büyülenmeniz için Folkart Gallery'de sizleri bekliyor... Bence acele edin çünkü asla bir kere gitmekle yetinemeyeceksiniz...


28 Şubat 2018 Çarşamba

Nörobilim Ve Müzik Üzerine ...


Hiç başınıza geldi mi? İçinizi titreten bir konserde tüylerinizin diken diken olduğunu fark ettiniz mi hiç? Eğer cevabınız "evet" ise nörobilimcilerin ilgi alanına giriyorsunuz sizi daha iyi anlamak için çalışmalar yapılıyor...
Harward Üniversitesi'nde nörobilim üzeirine çalışmalar yürüten Matthew Sachs tam da bu durumu takmış kafasına ve başlamış araştırmalara...Bu duyguyu yaşayan ve yaşamayan insanlar arasındaki beyin tarama sonuçlarını karşılaştırmış veeee sonuç şaşırtıcı!!!
Eğer "tüyleri diken diken" olma deneyimi yaşayanlardansanız işitme korteksiniz ve duyguların üretim alanlarını bağlayan lif hacimleriniz daha yoğun. Bu da sizin "iletişim gücünüz"ün bu duyguyu hissetmeyenlere oranla çok çok daha yüksek olduğu anlamına geliyor. Aynı zamanda yaşadığınız tüm duyguları,aşk,heyecan,öfke ne olursa olsun çok daha yoğun yaşıyorsunuz. Bu durum sizi depresyona daha meyilli yapsa da ilacınız yine notalarda çünkü müziği terapi olarak kullanma şansınız da doğuyor... Bu bilginin farkında bile olmadan kullandığım bu yöntemi ise gözüm kapalı öneririm.
Henüz bu duyguyu yaşayıp yaşamadığınızı bilmeyenlerdenseniz test etmek için işte çalışmada kullanılan bazı eserler:
🎵Liebestod (Triston&Isolde) ➡ Wagner (daha başlar başlamaz bende etkisini gösterdi)
🎵Strawberry Swing ➡ Coldplay
🎵Bag Raiders ➡ Shooting Stars
🎵Blue Devild ➡ çeşitli davul şovları
Yaşasın sanatı takıntı haline getiren bilim insanları 😊✌

25 Şubat 2018 Pazar

Mozart Ve Deyyuslar / Anthony Burgess

Öncelikle hemen belirteyim,klasik müziğe ilginiz yoksa bu kitap size birşey ifade etmeyecektir. Benim gibi amatör bir klasik müzik severseniz başucunuzda bir klasik müzik terimleri sözlüğü size iyi gelebilir. Ancak "sözlük falan da uğraşamam ama ben operaya aşığım" diyorsanız bu kitabı sakın esgeçmeyin!
Anthony Burgess kendini "yazar" olarak tanımlamadan önce bestecilikte dahil bir sürü mesleki kimliğe sahipti. Hatta tam da bu kitapta şöyle diyor: "Sanat kariyerime kendi kendimi yetiştirmiş bir besteci olarak başladım ama kabiliyet eksikliğinden ve söylemek istediğim şeyleri müzikle söyleyemediğimi fark ettiğim için neredeyse orta yaşlarda,ifade imkanları daha çok bir zanaatı icra etmeye başladım...Kendime koyduğum standartları büyük yazarlardan ziyade büyük bestecilere borçluyum." Yazarımızın besteci ve yazar kimliği çatışmasının heyecanını ve keyfini kendisini Anthony ve Burgess diye 2'ye ayırdığı bölümlerde zevkle deneyimliyoruz zaten.
Ancak kitabın en başından beri kazanan belliydi... Yazarın hayalinde katmanlara ayrılan cennette tanrıya en yakın katmanda sadece bestecilere yer vardı,tanrıyı görme imkanı olan sadece onlardı. Araya karışan bir iki edebiyatçının ise orada olmalarını sağlayan tek şey müziğe duydukları hayranlıktı. Ölümünün 200. yılına ithafen kaleme alınan kitabımızın asıl kahramanı Mozart ise ortalarda yoktu. Kendisi "tanrının ayrıcalıklısı" olarak sürekli tanrıyla takılıyor onunla vakit geçiriyordu biz de onu göremiyorduk :)
Otomatik Portakal'dan sonra Beethoven'ı cennette diğerleri ile birlikte tutmasına ben de şaşırdım elbet. Ancak benim de dinlerken hissettiğim Beethoven'ın en insani özelliği, duyguları başka kimsenin yapamayacağı şekilde harekete geçirmesi iken Mozart akılüstü bir şekilde sistemi ve mükemmeliyeti yaşatır. Benim için deha üstüdür Mozart kusursuzdur! Belki de yazarımız tam da böyle düşündüğü ve kusursuzluğu bir tek tanrıya yakıştırdığı için Tanrı'nın tam yanında yer vermiştir kendisine...
Kitabın orjinal adının "Mozart And The Wolf Gang" olduğunu belirtmeden Burgess zekasını belirtmeden duramam elbet. Ama çevirmen Aslı Biçen'in ya da editör Ruken Kızıler'in midir bilemem ama bu kitabı "Amadeus" göndermesiyle "Mozart ve Deyyuslar" olarak çevirmek ayakta alkışlatan çok şık bir hareket!
Sadece kendimi kaybedercesine keyifle okumadım bu kitabı,okurken yaptığım araştırmalar sayesinde bir o kadar da öğrendim keyfime keyif kattım. Yazarımızın "müziği edebiyata çevirmeyi" denediği bu kitabı özümserken aslında müziğin Babil Kulesi'ni nasıl da inşaa ettiğini düşünmeden duramadım bende...

24 Şubat 2018 Cumartesi

Otomatik Portakal / Anthony Burgess


"Tanrı ne ister? Tanrı iyilik mi ister yoksa iyi olma seçeneği mi? Kötülüğü seçen bir insan,kendisine iyilik dayatılmış bir insandan bazı açılardan daha üstün olabilir mi?"
İşte karşınızda o büyük "özgür irade" sorunu... Şeytanın,babasına kızmasına aralarının açılmasına sebep olan,insanlara değerini asla bilmesede verilen o büyük hediye!
 Anthony Burgess sizi rahatsız ede ede işliyor bu konuyu Otomatik Portakal'da. Doğasına işlemiş bir şiddet var Alex'te,şiddetten haz duyma. Ama okurken dedim ki bir de müzik aşkı var iyi müzik aşkı... Alex'in iyiye evrilmesinin umudu olacağını düşündüğüm bu özelliğin onun işkencesi olacağını aklıma bile getirmeden çevirdim sayfaları. Ve en çokta Alex,Beethoven'a 9. Senfoniye kavuştuğunda mutluluk hissetmem rahatsız etti beni. Alex için sevinemezdim sonuçta!!! Zira bu 9. Senfonide gerçekten ilahi birşeyler var sanırım. Geçmişte hem Sovyet Rusya hem Hitler şimdi de Avrupa Birliği tarafından kullanılmasını sağlayan ilahi birşey...
Kitap bittikten sonra kendimi Stanley Kubrick'in kübik zekasına bıraktım tabiki... Ki bence kübizm ve Otomatik Portakal filmi başlı başına harika bir tez konusu! Kubrikc'in gözlerinden kitabın içine girmek gerçekten şahane bir deneyimdi. Ama serde iyimserlik var kitabın finalini tercih ettim umuda tutanarak...
Cezalandırma sistemlerini çokça tartıştığımız bu günlerde çok iyi bir sorgulama kitabı Otomatik Portakal... Özgür iradeyi yaşamdan,iyiden yana kullanacağımız günlerin ümidi ile...

22 Şubat 2018 Perşembe

Büyük Efes Sanat Günleri 2018

Büyük Efes Sanat Günleri sanat galerilerini,sanatçı ve sanat aktörlerini bir araya getiren harika bir sergi ile kapılarını açıyor...
Sadece Efes Sanat Günlerine özel,Prof. Mehmet Kavukçu'nun "Evrensel Devinim" isimli eserinin yanısıra Belkis Başpınar'ın "Modern Art Kilims" serisini gözlemleme şansınızda olacak...
Ama hayır bitmedi!!!
Tüm bunların yanısıra, toplam 8 galeri ve sanat merkezinden yaklaşık 63 sanatçının 80 civarında eseri de hayran kalmanız için sizleri bekliyor...
23-25 Şubat tarihleri arasında Swiss Otel Büyük Efes İzmir 'de !!! KAÇIRMAYIN!!!




20 Şubat 2018 Salı

Veba / Albert Camus

Elimdeki kitap 1972 yılında basıldığı ve annemin pek değerli kütüphanesinden çıkıp benim kucağıma düştüğü için nostalji köşemde  fotoğraflandı... Keşke içinde anlatılanlarda "nostalji" olsaydı insanlık için ...
Canım Camus, sağolsun umudu toz zerrecikleri ile serpiştiriyor kitaplarına ara ki bulasın! 2.Dünya Savaşı'nın ardında bıraktığı ortamı düşününce onu anlamakta çok zor değil aslında...
Bu kitabı isterseniz gerçek bir Veba günlüğü olarak okuyun, isterseniz Fransızların Hitler ordularını "Kara Veba" olarak adlandırdığının bilinci ile bir faşizm direnişi olarak isterseniz Veba'yı tüm kötülüklerin metaforu olarak düşünüp öyle okuyun nereden bakarsanız bakın insan olmanın derinliklerine tanıklık edeceksiniz...
Hayatı sorgulamaya babasını sorgulamakla başlayan,tanık olduğu tüm vahşete rağmen hümanizden asla vazgeçmeyen herkesi kucaklayabilen Tarrou ile tanışacaksınız...Camus'nun tüm alaycılığı ile kahraman ilan ettiği Grand ile tanışıp en küçük uğraşın bile yaşamı değiştirebileceğini düşüneceksiniz...Tek başına mutlu olmanın utanılacak birşey olduğunu keşfeden Rambert ile huzur bulacaksınız...Ama en önemlisi yenilginin sonunun gelmeyeceğini bile bile,tüm inançsızlığına rağmen savaşan erdemin gücünü göreceksiniz Dr. Rieux'da...

Hepimiz vebalıyız sonuçta! "İnsanların uykusunun,vebalıların canından daha kutsal" olmadığını fark edin yeter!!!
....

....
Ve zihin bu sıçrar Nazım'a,

"Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu."

16 Şubat 2018 Cuma

Fi / Çi / Pi

Söz konusu Fi,Çi,Pi olunca o kadar kişisel o kadar en yerin yerlerime dokunuyor ki mevzu nasıl anlatsam bilmiyorum... Bu kitabı anlatmak; ki bu üçleme aslında tek bir kitap olduğundan kendilerinden hep tekil bahsedilecektir, içinde bulunduğum kör kuyuları anlatmak bu kitabı anlatmak yolda oluşumu anlatmak kadar kişisel... Ben "kişisel menkıbe" gerçeğiyle ortaokulda okuduğum Simyacı ile tanıştım... Ne büyük şans kendinizi niye burda olduğunuzu sorgulama yaşının bu kadar erken olması değil mi?Evet şans ama o şanslar değerlendirdiğiniz sürece hayatınızda fark yaratıyor... Şimdi 32 yaşıma bir ay kala başladığımı sandığım yolculuğun daha ilk adımında olduğumu öğrenmek ne büyük hayal kırıklığı!Bilmiyorum;hala ne için bu varoluşu yaşadığımı, neyi en iyi yaptığımı ve nasıl harekete geçeceğimi bilmiyorum ve bu bilinmezlik kavuruyor tüm benliğimi!!! Öyle bir sistem var ki karşımda savaşmaya gücüm yok kaynağım yok tüm bunları sağlasam sistemin kurbanı olmaktan başka görünür yol yok!Tamam pes ediyorum desem zihnimin şalterlerini kapatsam kendimi 5 duyumun tatminine bıraksam o zamanda bu sistemde köle olarak yaşayacak yürek yok! Tüm bu yolculuk boyunca hiç mi düşmedim tuzağa???O kadar çok düştüm ki... Tuzakların içinde debelenen bedenimle özgür zihnimin arasında o kadar çok sıkışıp kaldım ki... Sahip olmak istemedim mi hiç? Çok istedim! Sahip olabiliyorken tatmin etmediler sahip olamıyorken içimi kemirip durdular... Bütün meselenin "sahip olmak" duygusunun yırtıcılığından kaynaklandığını öğrenmeme rağmen bir yerden sızdılar yine... Yanlış ideolojileri de savundum delicesine,yanlış tarafta olduğumu da fark ettim gelişince... Hep okurdum fikirleri önce sadece bana yakın fikirleri sonra benden olmayanları da onları da anlamanın gerekliliğinde... Ama yolculuğumda minicik bir adım atabildiysem ufacık bir ilerleme işte o bilimin muhteşemliğinde buldu hareket gücünü... Evreni merakımla,fizik aşkımla nasıl bunları bilmeden yetiştik haykırışlarımla! Harika fikirlerin neden hareketsiz kaldığını da anladım sonunda bilimle geliyordu hareket kabiliyeti o muhteşem fikirlere... Ama bilmek "çaba"da olmak değildi!!!
Hayatımda okuduğum kalbime bıçak saplayan en değerli kitap cümlelerinden biri Pi'de... "Bu hikaye burda bitti ve şimdi sen başlamalısın!" Evettttttt bunu biliyorum yıllardır başlamalıyım ama nereden? Dizisi sayesinde duyduysanız bu kitabı aman bu ne diyerek geçip gittiyseniz yanından çok üzgünüm... Siz Aeden'i okumak için yanıp tutuşmak nedir hiç bilemeyeceksiniz?Nakar'ı beklemek... O 9. kitap hem bir an önce gelsin hem de hiç gelmesin istemek! Tamam kabul ediyorum marka yaratmak,reklamcılık konularında biraz bilgi sahibiyseniz şüpheli geliyor bu çıkış size.Hatta belki doğurduğunu kullanan sırf kendini beslesin diye can yaratan bir anneye nasıl bakarsanız öyle bakıyorsunuz abartarak!Yazarın kendisininde reklamcılık tecrübesi olduğunu öğrenip destekliyorsunuz teorinizi... Fi'nin elime geçtiği anda sorguladım ben de tüm bunları bu kitabı almamı neyin sağladığını...Tamam biliyoruz Freud'un pek sevgili! yiğeni Edward Bernays psikanalizi reklamda kullanmayı keşfettiğinden beri gittikçe kirleniyor tüketim alışkanlıklarımız... Peki ya bu yöntem tüketim çılgınlığını sağlamak yerine farklılıkların ahengini,yardım etmenin huzurunu, bütünün güzelliğini yaymak için kullanılsaydı?Nasıl elime geçtiği önemini yitirdi benim için Özge ile tanıştım çünkü Fi'de...
Yeşil gözlüydüm,soyadım Mumcu idi gazetecilik okumuştum,inandığım şey uğruna dağları ateşe verebilecek kadar gözükaraydım ve bir kitapta Özge ile tanıştım. Fi bittiğinde ilk söylediğim şey "Özge ve Deniz'im birbirlerini bulup dünyayı değiştirmesini dört gözle bekliyorum" demek oldu. Pi'nin sonunu blmiyordum!Ama Azra Kohen biliyordu çünkü o ilk Pi'yi yazmıştı... Özge ve Deniz kendi kişisel yolculuklarını tamamlamadan varoluşlarını nedenselleştirmeden birbirlerini bulup fark yaratamazlardı! Yurt dışı deneyimimden sonra dünyanın en iyi üniversiteleri bana kucak açmışken nasıl radikal bir kararla bu topraklarda kaldığımı sorgularken Özge ile tanıştım ben cevabın onda olduğunu Pi'nin sonlarına doğru öğreneceğimi bilmeden...
Bundan seneler önce okudum ben Fi'yi ... Çi gözümün bebeği... Sonra Pi'ye başladım tam ortasında kaldım! Zihnimin olduğu yer ile gerçekliğim arasında sıkışıp kalmışlığım girdi araya gündelik hayatım sıkıştırdı beni 2 yıl sürdü bu ızdırap... Sonra bir gün uzun süren sessizlikten sonra bir adım attım gerçekliğimden zihnime kaymaya televizyonu çıkardım hayatımdan bir süre sonra Pi devamı ile yeniden girdi hayatıma tüm eski gücü ile... Hayat ile derdiniz varsa,varoluşunuzu,bu yıkımı sorguluyor bütünselliğin güzelliğini görüyorsanız aydınlatmayacak bu kitap sizi hayatınızı da değiştirmeyecek... Sizinle yol olacak sakince,yalnız olmadığınızı hissettirerek,çabaya geçmenize destek olacak hafifçe... Bana yalnız olmadığımı hissettirdiği için kocaman bir teşekkür boçluyum Azra Kohen'e ve hazırım artık Aeden'le yürümeye...

4 Şubat 2018 Pazar

Bir Don Giovanni temsilidir ki; ölü toprağını süpürür yürekten...

Baştan kabulümdür; mevzu bahis opera olunca benden takdir ve güzel cümleler dışında birşey çıkmaz...Hem eleştirmek haddim olmadığından hem de gönlüm elvermediğinden... Ancak Don Giovanni zaten başlı başlına bir başyapıt opera tarihinin enlerinden bir de siz bunu alıp bir senedir canımı yakan içinde bulunduğum kör kuyuların nedeni olan tüm varoluşsal sıkıntılarımın bir eleştirisi haline getirirken sanat içinde sanat yaratırsanız o zaman işte her hücrem size bravo diye bağırır!!! Vauvvv!!! Gerçekten vauv!!!Dün geceden beri bitmeyen bir heyecanla haykırıyorum...
 Dün geceki eserin derinliğini anlamak için Don Giovanni'nin de derinliğini anlamak gerekiyor elbette...Hikayemiz ünlü Don Juan hikayesi aslında.Rönesans döneminin şaşası Avrupanın üzerinde bir pembe bulut; cennet için alınan tapuların devri bitmiş; hayat bir tek ve kısa yaşa yaşayabildiğin kadar anlayışı sabit.Nefsine hakim olup,ahlaklı bir yaşam sürmek artık moda değil. Artık, açgözlülüğünüzü,idlerinizi; paranın verdiği güç ile  zarif ve ince zevk maskeleriyle kapatabiliyorsanız gayet erdemli ve iyi bir insansınız. Dönem bu dönem ve Don Juan gibi Don Giovanni'de içten içe sizi rahatsız etse de gözünüzde kahraman çünkü "o" olmak istiyorsunuz. Çapkın,haz peşinde,umursamaz,kibirli ama son anda bile kuyruğu diķ tutan cinsten... Hikayemiz tam da bu adamı anlatıyor işte... Değişen değer yargıları yorumlamaları etkiliyor tabiki... Kahraman olarak yoluna başlayan Don Giovanni zamanla tecavüzcü bir katile evriliyor modern zamanlarda çünkü neden ??? Hala Don Giovanni olmak biz de tatlı heyecanlar uyandırsada güya toplum kabul etmiyor artık sevgili Giovanni'mizin yaşadığı hayatı... Aslında bu sefer biz ahlak maskesi takıyoruz iyi görünmek adına... 
Hikaye böyle... Giovanni cezasını ilahi güçler tarafından buluyor sonuçta ama son ana kadar hedonizm savunucusu son ana kadar kuyruk hep dik... Ama tabi bu konuyu nereden ele aldığınıza göre değişiyor duygu durumunuz... Örneğin Dante'nin Cehennemi'ni andıran bir final sahnesiyle görsel bir şölen yaratıp büyüleyebilirsiniz seyirciyi ya da Don Giovanni'yi deli yapar Elvira dışındaki herkesi kafasında yarattığı bir kurgu sayar akıl hastanesinde final yapıp şaşırtabilirsiniz seyirciyi... Ama Leporello'yu ana karakter gerçek kişi yapıp, Giovanni'yi id temsili, Comtur'u süper ego temsili hale getirip bir kişilik bölünmesinde ele alırsanız bu hikayeyi bir de tüm bunların üstüne içinde yaşadığımız yüzyılın eleştirisi haline getirirseniz bu güzelim operayı işte o başka bir kafa!!! O nasıl güzel sembolizm kullanımıdır biri bana bunu açıklasın!!!Manken kullanımı,Viva La Liberta'daki özgürlük heykelinin gözünün bağlanması,video kullanımı!!!! Tüm eser boyunca beni hep huzursuz hissettiren tepeden bakan o mavi göze değinmeyeceğim bile! Ama evet bu yoruma gerçekten kocaman bir saygı duruşu!!!

Muhteşem besteye ve Mozart'a gelirse konu hala bu adamın dahiliğini sorgulayan varsa tamamen uykusuz,yorgunluktan birkin düşmüş haldeyken yazdığı uvertürü bir dinlesin bir daha da konuşmasın bence ki bu bahsettiğim operanın sadece açılışıdır o muhteşem finalini zaten benim aklımın sınırları almıyor. Sadece insan için değil,tüm canlı varlıkların anlamlı bulup yaşam verimliliğini arttırdığı gözlemlenen bir müziği yaratma gücünden bahsediyoruz deha sorgulabilir olmaktan çıkıyor zaten...
Bu muhteşemliğin hakkını veren kadroya ise ne desem nasıl desem... Cengiz Sayın her daim bir heyecan ve tatmin nedeni zaten... Murat Duyan ise "offfff" nasıl anlatsam beceremiyecekmişim gibi geliyor ama bu performansla zirvemde tahtı sabit artık... Yani aslında kimi yazsam bir diğerine haksızlık gibi... Dün her biri yüreğime o kadar derinden değdi ki... İZDOB orkestrasına ise zaten kelam etmek yüreğimin sınırlarını zorluyor aklım devrede bile değil!

Çoooook uzun zamandır üzerimdeki ölü toprağına böyle bir esinti gelmemişti... Nasıl teşekkür edeceğimi bilemem ondan sanırım...
Albert Camus,Don Giovanni operası için "tüm sanatların doruğu" demiş.Modern romanın kurucusu Gustave Flaubert ise dünyada izlemeye doyamacağı 3 şeyin "deniz,Hamlet ve Don Giovanni" olduğunu söylemiş...Tüm bu büyük insanların yanında bir hiç olarak belirtme haddini kendimde buluyorum ki; Don Giovanni operasının bu yorumu ömrümde yerinin hep ayrı kalacağı hisler uyandırdığı içindir ki belki izleme şansını eriştiğim için beni hep ayrıcalıklı kılacak!
Türkiyenin neresinde olursanız olun gelin izleyin!!!
Temsil tarihleri: 5 / 24 / 27 Şubat 2018
                            10 / 13 Mart 2018
                             1 / 3 Mayıs 2018