1 Kasım 2017 Çarşamba

Galeri A / Cavit Atmaca Retrospektif Sergisi

"Neden resim?" sorusunu;
"Sürekli bir devinim,daha güzele ulaşma isteği,en zoru da bu.Hiç ulaşabildiğini hissedemiyorsun,zora koşmak ama bu tutku beni dinamik,mutlu kılıyor." diyerek cevaplayan  #CavitAtmaca 'nın retrospektif sergisi 20 Kasım'a kadar Galeri A 'da !!!




31 Ekim 2017 Salı

Cadılar Bayramı Nam-ı Diğer Halloween

Günlerden cadılar bayramı bugün ki benim için pek mi pek sevimli bir gün...Pek sevgili! Amerika bugünü de kapitalizm oyuncağı yapmış olsa da aslında kökeni daha derin...
Paganizm ve şaman adetlerine dayanan bugün kendi oluşumunu Kelt Kültürü ile yaygınlaştırıyor... Bayılıyorum Keltlere ama malum topraklar yabancı bu kültüre 😑 Hristiyan inanışında "All Saint's Eve" denilen bugün zamanla dil daha kolay döndüğünden olsa gerek Halloween adını alıyor ve din adamları madem kutlayacaksanız kurtuluşu yok o zaman benim dediğim gibi kutlayın diyerek azizleri,şehitleri ve iyi inanları anma günü ilan ediyorlar bugünü... Ama inanç zorlamaya gelmez sonuçta kimse bugünü öyle kutlamıyor değil mi ???
Cadılar bayramı ile simgeleşmiş kabak oyma mevzusu ise Kelt dedik çok zorlanmazsınız bulmakta İrlanda'dan yayılıyor dünyaya... Şöyle ki "Jack O  Lantern" denilen bu oyulmuş kabaklar adını İrlandalı Jack adında bir şahıstan alıyor... Bu Jack cimri,huysuz,düzenbaz karakterli biriymiş hatta öyle ki hem cennetten hem cehennemden kovularak dünyada yaşamaya mahkum edilmiş o gün bugündür o Jack geceleri ortalarda dolanıp elinde fenerle insanları yoldan çıkarmaya çalışırmış...İşte bu oyulmuş çirkin suratlı kabaklarımız hep bu Jack'e ithafen...
Sene de birgün de olsa gerçekten maske takıp eğlenerek belki de her gün taktığımız malum maskelere biraz mola verdiririz diyerek kutlamayı seviyorum ben bugünü... Witch kelimesinin "wicce" yani bilge kadından geldiğini bildiğimden bugün bilgelik maskesi takıp cadı olmaya karar verdim mesela ben...Çünkü neden olmasın???Sokaklarda cadı şapkası ile dolaşabileceğim güne yaşasın diyerek hepinize mutlu cadılar bayramı diliyorum 🎃💛😊
#HappyHalloween


16 Eylül 2017 Cumartesi

Uluslararası Opera ve Bale Günleri Efes'te !!!

Hayat; bu ara beni bir mengene arasında sıkıştırmaya kararlıyken heyecanını çok yaşamıyorum ama yıllardır hayalini kurduğum birşey gerçekleşiyor İzmir'de daha doğrusu dünyanın en özel yeri Efes Antik Kenti'nde...
Uluslararası ünvanıyla Türkiye'de bir ilk olan Opera ve Bale Günleri başlıyor 🤗🤗🤗



Açılış tam da bugün harika bir gala konseri ile başlıyor... Verdi'den Puccini'ye, Donizetti'den Leoncavallo 'ya uzanan bir yelpazede operanın eşsizliğinde sizi kendinizden geçirmeye hazırlanıyor muhteşem gala konseri.... Ve söyledik festivale dönüşmesini umut ettiğimiz etkinliğimiz uluslararası pek tabi ki soprano Daniela Cappiello  ve tenorümüz Gianluca Terranova  ünvanın hakkını vermek üzere İtalya'ya dan ayağımıza kadar gelip bizlere muhteşem bir müzik ziyafeti sunmaya hazırlanıyorlar...




Opera ve Bale günlerimiz 19 Eylül Salı günü "Saraydan Kız Kaçırma" operası ile bizi Mozart dehası ile buluşturuyor. Turquerie akımının bu müthiş eseri Yekta Kara'nın unutulmayacak rejisi ile Efes'te ölümsüzlüğünü yeniden taçlandıracak....



Ve etkinliğimiz 22 Eylül'de "Romeo & Juliet" balesi ile son bulurken bize keşke hiç bitmese dedirtecek...  Çaykovski 'nin en muhteşem ve icra edilmesi en zor  eserlerinin bu balede toplandığını daha önce Elhamra'da deneyimleme şansı bulduğum için biliyorum ancak dünyanın en ünlü aşıklarını Efes'te deneyimlemek işte bu sanırım haz algımıza çıta atlatacak cinsten olacaktır...



Hep söylüyorum gönül tahtımın sarsılmaz sahibi her daim İzmir Devlet Opera ve Balesi tam da bu nedenden, bu kadar değerli etkinliklerle bizi buluşturma cesaretini gösterdikleri için avuçlarım patlayana kadar tüm alkışlar emek veren herkese gitsin... İyi ki varsın İZDOB !!!!

11 Temmuz 2017 Salı

Mavi bir kanatta acı ve umut... Tarihin kanlı sayfalarından 11 Temmuz...






Aslında kelebeklerden,kelebek figürlü şeylerden hiç hoşlanmayan bünyem mavi kelebeği gördüğü zaman saygı duruşuna geçiyor...

Neden mi?

Kocaman bir acı mavi kelebek ve kocaman bir umut... Bosna Savaşı'nda 312 bin kişi öldü 35bini çocuktu, tarif edilemez acılar yaşandı ve nesiller boyu izleri devam edecek ruhsal izler bıraktı geride... Ölenler toplu mezarlara gömüldü.Bosna Hersek'te 500'ün üzerinde toplu mezar olduğu düşünülüyor, yani eğer seyahat etme şansı yakalarsanız orada da bastığınız yerleri toprak diye geçmeyin sakın! Savaş ardında yakınlarını arayan milyonlarca kalp bıraktı,sevdiğinin mezarını bile bilmeyen çaresiz milyonlarca kalp... İşte bu kalplere umut oldu mavi kelebekler...Toplu mezarlardan 300 tanesinin bulunmasını sağladılar...

Toplu mezarların olduğu yerde değişen toprak yapısı bitki örtüsünü de etkiledi ve değişik bitkiler yetişmeye başladı... Bu bitkilerin kokusuna ise mavi kelebekler üşüştü... Toplu mezarların yerleri mavi kelebeklerin izinde kendini belli etti... Nice ömür nice hayat takıldı o güzel kanatların peşine nice ömür o parlayan mavi umut ışığında tükendi...

İşte bu büyük acının yıldönümü bugün 11 Temmuz tarihin kanlı sayfalarından biri... Mavi kelebekler ise devam ediyor mavi bir umudu taşımaya kanatlarında...


26 Haziran 2017 Pazartesi

Yaşasın toplumun,sistemin bize tüm dayatmalarına rağmen kendi rengini yaşayanların cesareti!!! Yaşasın çeşitlilik!!!✌🌈


Yaşasın toplumun,sistemin bize tüm dayatmalarına rağmen kendi rengini yaşayanların cesareti!!! Yaşasın çeşitlilik!!!✌🌈

Gilbert Baker 'dan önce LGBT+ bireylerin sembolü ters pembe bir üçgendi... Nazi döneminde lezbiyenlerin siyah ters üçgenle damgalanmasına tepki üzerine geliştirilmişti...


Ancak Gilbert bu sembolün tarihinden ve hatırlattıklarından rahatsızdı...

Gökkuşağı bayrağının eşcinsel toplum tarafından ilk kullanımı 1978 yılında San Francisco Gay ve Lezbiyen Özgürlük Günü Yürüyüşü sırasında oldu. Hippi hareketlerinni zenci yurttaşlık hareketlerinni simgeselliğinden esinlenen San Franciscolu sanatçı Gilbert Baker, eşcinseller tarafından her yıl kullanılabilecek bir simge arayışı içinde gökkuşağı bayrağını tasarladı.Bayrakların her biri farklı renkte olmak üzere sekiz şeridi vardı ve her bir renk eşcinsel toplumun farklı bir bileşenini temsil ediyordu: kırmızı yaşamı, turuncu iyileşmeyi ve gelişmeyi, sarı güneşi, yeşil doğayı, çivit mavisi uyumu, mor maneviyatı, cam göbeği sanatı ve cart pembe cinselliği.


Bir sonraki yıl Baker, 1979 yılındaki yürüyüşte kullanılmak üzere seri üretimi için San Francisco Paramount Bayrak Şirketi'ne başvurdu. Üretimdeki bazı kısıtlamalar yüzünden (cart pembe boyanın piyasada fazla bulunmaması gibi) pembe ve cam göbeği tasarımdan çıkarıldı. Altı renkli bu yeni tasarım, San Francisco'dan diğer kentlere de sıçradı ve kısa süre içinde eşcinsel bilincin ve çeşitliliğin dünyaca tanınan simgesi haline geldi, Uluslararası Bayrak Yapımcıları Kongresi tarafından da resmen tanındı.

Böylece Gilbert; onurlu bir topluluğun uluslararası simgesini yaratmış olarak 31 Mart 2017'de  65 yaşında aramızdan ayrıldı...


24 Haziran 2017 Cumartesi

Mahatma Gandhi ve Ünlü Tuz Yürüyüşü




Mahatma Gandhi (Mohandas Karamçand) ilk şiddetsiz direnişini Hindistan’da değil, bir Hint şirketinde avukat olarak çalışmak üzere 1893’te gittiği Güney Afrika Cumhuriyeti’nde başlatmıştı. Güney Afrika’da sadece Afrikalılara değil Hintlilere de ayrımcılık yapılıyordu. Gandhi, ilk olarak elinde birinci mevki bileti olmasına rağmen üçüncü mevkie geçmediği için trenden atıldı. Daha sonra yoluna at arabası ile devam ederken, Avrupalı bir yolcuya yer açmak için arabanın dışında basamak üzerinde yolculuk etmeyi reddettiği için sürücü tarafından dövüldü. Yolculuğu esnasında bazı otellere alınmamak gibi çeşitli zorluklarla karşı karşıya kaldı. Bir mahkemede hâkim Hindu türbanını çıkarmasını emrettiğinde buna karşı çıktı. Bütün bunlar şiddet içermeyen direniş fikri üzerine düşünmesine neden oldu.
1928’de Hindistan’a bir yıl içinde dominyon statüsü verilmesi teklifine İngilizlerin olumlu cevap vermemesi üzerine 12 Mart 1930’da Gandhi ve 78 yoldaşı (satyagrahis) ünlü Tuz Yürüyüşü’ne başladı.
Yürüyüşün amacı, 1762 yılında Doğu Hindistan Kumpanyası’nın mirası olan ve yılda 25 milyon pound’luk vergiye kaynaklık eden Tuz Yasası’nı (Britanya’nın tuz tekelini) ihlal etmek için denizden tuz çıkarmaktı. Gandhi, yürüyüşe başlamadan önce Britanya Genel Valisi Lord Irwin’e bir mektup yazmış ve yasanın kaldırılmasını, aksi takdirde şiddet içermeyen bir direniş yapacağını bildirmişti. Ardından da halka “kendinizi yeterince güçlü hissediyorsanız hükümetin işlerini terk edip, bu yürüyüşe katılın” çağrısını yapmıştı.
Gujarat Eyaleti’nin başkenti Ahmedabad yakınlarındaki Sabarmati Aşram’dan başlayan yürüyüşe yolda binlerce kişi katıldı. Hint Okyanusu kıyısındaki Dandi köyüne kadarki 388 kilometrelik mesafeyi çıplak ayakla 24 günde kat eden 61 yaşındaki Gandhi, 6 Nisan sabahı İngiliz polislerinin şaşkın bakışları arasında denize yürüdü ve çamura karışmış bir topak tuzu avuçlarına alarak tatlı suda yıkayarak ufaladı. Böylece bir Hindu’nun tuz çıkaramayacağına dair Tuz Yasası’nı ihlal etti. Ardından Gandhi’nin çağrısına uyan binlerce köylü deniz kıyılarına akın ederek tuz çıkarmaya başladılar. Gandhi ve 60 bin eylemci hapse atıldı ancak yasa da işlemez hale getirildi...



21 Haziran 2017 Çarşamba

Dogmaların karanlığına inat yaşasın bilim ateşi!!! Yaşasın Galileo!!!



Bugün sadece en uzun gün değil...
Bugün Galileo'nun engizisyon mahkemesinde dünyanın döndüğüne ilişkin tezini inkara zorlandığı gün...
Ama bilim yenilmez; bilim bildiğiniz tüm dogmaları ezip geçer ve gerçeği bulur...
Bilinen tüm dogmaların karşısında, bilime katkıda bulunarak var olmamız gerektiğini hatırlatan gün bugün... En uzun gecelerin getirdiği karanlığı yaşamamak için bilim ateşine katkıda bulunalım ...

17 Haziran 2017 Cumartesi

Adalet ve Themis ...



Adaletin simgesi hepimizin malumu... Ama bu kadın figürü fikri nereden geliyor derseniz cevabımız mitolojide...
Bu zamanla değişime uğramış figürümüz özünü yunan tanrıçası olan Themis'ten alıyor... Söz konusu mitoloji olunca söylenceler de çeşitli tabi ki... Themis,Zeus'un ikinci karısı ve aslında sonsuz düzen tanrıçası olarak geçiyor hatta rivayete göre Hera'nın kıskanmadığı tek tanrıça, Zeus başka başka şeylerle uğraşırken toplum düzenini Themis hallediversin diye evlenmiş kendisi ile... Mitolojide ki tasvirlerinde elinde sadece bir asa olduğundan bahsediliyor...

Themis'e eklenen ve hepimizin bildiği tasvir ise yani gözlerinin bağı,elindeki terazi ve kılıç ise rönesans dönemi ressamlarının işi çünkü onlar bir harika 😍🎨 Bildiğiniz üzere elindeki terazi eşitliği,kılıç adeletin keskinliğini,gözbağı ise insan ayırt etmeden karar vermesini temsil eder ama gözbağına bir de Sunay Akın'ın kaleminden bakmak isterseniz işler biraz değişir... Kendisi demiş ki :
"...Beyaz adam adaleti de bir kadın heykeli ile simgeledi...Fakat elinde terazi tutan zavallı kadın gözleri bağlı olduğu için kendisine tecavüz edenin kim olduğunu göremedi."



12 Haziran 2017 Pazartesi

İyi ki Doğdun Füreya Koral




Türkiye'nin ilk kadın seramik sanatçısı ve çağdaş seramiğin öncülerinden Füreya Koral'ın doğumgünü bugün...

Ferit Edgü Ateş ve Sır adlı kitabında; "Bazı fırınlardan ekmek çıkar. İnsanların karınlarını doyurmak için. Füreya'nın fırınından renkler, biçimler çıkar, gözlerimize yeni biçimler, yeni renkler, yeni tatlar sunmak için" diye tanımlıyor sanatçımızı...

Kendisi ise ; " "(...) İstiyorum ki yaptığım çini tabakta en fakir ev yemek yesin. Benim çinilerim herkesin olsun. Yaptığım masa her evde bulunsun. Bir ocak yapmalıyım çiniden. Güzel bir merdiven başı. Kahve fincanlarım olsun bütün kahvelerde. Zengin fakir, iyi kötü bütün evlerde. Genç, ihtiyar bütün ellerde. Sanatı müzelerde hapsetmek yok. O sanat ölü sanattır. Çağımıza yakışmaz. Eski yunanlılar, sanatı hayatlarına karıştırmışlar. O üniformalı müzelerde gördüğümüz yunan çanağı şarap içmek içindi. Güzelim testi su koymak, güzelim tas su içmek içindi. Heykeller meydanları doldurmuştu." diyerek anlatıyor sanatı nasıl da hayatımızın içine sokmamız gerektiğini...
İyiki doğmuş iyi ki dokunmuş tüm güzellikleriyle sanat tarihimize...

10 Haziran 2017 Cumartesi

Carl Vilhelm Holsøe 'den Bir Eser 🌟


Gerçekten sahip olmanın hayalini kurduğum bir kaç tablo var... Ama hayal çoğu gerçekten çünkü özel koleksiyonlarda bile değiller... Yani 2000 yılında bu tablonun bir özel koleksiyondan çalınması ve 16 yıl sonra çalındığı yerin 80km uzağında bulunması ile alakam yok gerçekten 😊 Ama keşke benim olsa....
Carl Vilhelm Holsøe (12 Mart 1863 - 7 Kasım 1935) iç mekan tabloları ile bilinen ünlü Danimarkalı ressamımız... Kendisi doğa,çiçekler gibi konularda çalışmış olsa da onu parlatan iç mekan resimleri... Hatta 1886 yılında Charlottenberg Sergisi'nde Holsøe'nin eserlerini gören Karl Madsen "adeta bir iç mekan manifestosu" diye tanımlıyor ressamımızın eserlerini... Gerçekten benim için özel olan tablolardan bakmaya doyamadıklarım katagorisinde o zaman bu gönderi için de müzik olan tablolara doyamayanlara gelsin bir de müzik öğretmenlerine !!!


6 Haziran 2017 Salı

Hamit Görele'yi Saygıyla Anıyorum...



“Müziğin matematiğe, resmin de geometriye dayandığına inanırım.” diyen ressamımız Hamit Görele'nin ölüm yıldönümü bugün... Kendisinin bu matematiksel bakış açısı boşa değil çünkü mühendislik okurken 2. sınıfta bırakıp tutkusunun peşinden gitmeye karar verip daha yüksek bir boyuta geçerek güzel sanatlar akademisinde devam etmiş eğitim hayatına... (yine burada birilerini kızdırmış olabilirim ama Einstein eğer evrenin sırrını çözmeyi kafasına takmasa mühendis olmayacaktı keman çalarak geçinecekti sanat yüksek boyut kabul edelim...) Ressamımız resimde sürekli yenilik arayan tavrı ile dikkat çekiyor aslında gerçekçilikten yavaş yavaş uzaklaşıp soyuta doğru evriliyor eserleri... Fransa'ya eğitime gönderildikten sonra 2 yıl içinde Cezanne,Picasso,Bonnard gibi dev ressamların eserleriyle yan yana sergileniyor iki eseri... (Firavun'un Eşi ve Odalık) Geometri çıkışla yüzeyi parçalayarak yaptığı ilk soyut denemeleri, Türk resminde bu alanda yapılan ilk çıkışların yanında yer alıyor...
Sanat ve sanatçılar desteklendiği sürece başarılarımızın göğsümüzü nasıl da kabartabileceğinin en güzel örneklerinden biri Hamit Görele; saygıyla anıyorum...

4 Haziran 2017 Pazar

Jef Aéosol İzmir 'de ...

Bugünler de yolunuzu İzmir Alsancak Vasıf Çınar Bulvarı'na düşürmek için çok geçerli sebepleriniz var 😊
Ünlü graffiti sanatçısı Jef Aérosol, İzmir'e geldi ve sokağımıza hayat kattı... Asıl adı Jean Français Perroy olan sanatçımız 1957 Fransa doğumlu. Sokak artistliği dalgasının ilk üyelerinden hatta "Blek Le Rat" , "Miss Tic" ve ya "Epsylon Point" bugün "urban art"ın babası olarak tanımlanan terimlerden... Çalışmalarında ki kırmızı oklarla imzasını ortaya koyan sanatçımız eskiden bir ingilizce öğretmeniyken içinde ki müzik ve sanat aşkının onu çektiği yola girmeyi tercih ediyor... Sonuç bu güzellikler... İnsanın kendini gerçekleştirme seviyesine ulaşması gerçekten paha biçilemez...

"PAYLAŞILAN FARKLILIKLAR" başlığı yeteri kadar ilgi çekici ve düşündürücüyken bu başlığın görsellere taşınmış halini mutlaka görmelisiniz !!!







2 Haziran 2017 Cuma

31. İzmir Uluslararası Festivali Yunus Emre Oratoryosu İle Başladı...



Ve 31. İzmir Uluslararası Festivali başladı...
Şehitlerimizin olduğu,ramazan ayına denk gelen festivalin ilk gününe  "Yunus Emre Oratoryosu" çok yakıştı...  Öyle ki; Uğur Mumcu Sanat ödülüne layık görülen; latince,osmanlıca,ingilizce,rusça ve japonca yaptığı çevirilerin yanı sıra 200'ün üzerinde makale,röportaj ve yazısı yayınlanmış pek donanımlı müzikolog şefimiz Aytuğ Ülgen'in de konseri şehitlerimize adaması ve ara alkış yapmamamızı rica etmesi bu güzelim konseri bambaşka bir hale sokup çoook daha özel olmasını sağladı...
Kabul edelim Yunus Emre Oratoryosu,felsefi olarak ağır,metin olarak ağır,müzikal olarak ağır bir eser onu bu kadar özel yapan da tam olarak bu!Bestecisi Ahmed Adnan Saygun'a iyi ki bu topraklarda yaşadın diyerek kocaman bir saygı duruşu göstereceğimiz türden bir eser bu...

İlk bölüm de yaşamı seven yaşam ötesi hakkında hiçbirşey bilmeyen Yunus Emre'nin gözyaşlarına tanık oluyoruz...Çünkü alınyazısına boyun eğmekten başka çare yoktur!

İkinci bölümde Yunus Emre'nin yaşama bağlılığı sebebiyle Tanrıya olan derin isyanına eşlik ediyoruz "geçmedi mi intikamın,öldürüp,çürütüp,gözüme toprak doldurup bir avuç toprağa bunca kil-ü kat" dizeleri solo basımıza ve koromuza pek yakışıyor...Bu bölümün sonuna doğru ara bölüm de "aşk"ı buluyor Yunus Emre isyan diniyor ama huzur hala uzakta...

Ve son bölüm Yunus aşk içinde karışıyor huzura... "aşkın aldı benden beni,bana seni gerek seni" dizeleriyle şov yapıyor İzmir Devlet Opera ve Balesi'nin koristleri ve orkestrası ki kendileri zaten gönül tahtımın sahipleri...

İşte bu derinliğin ve güzelliğin manasında kaybolduk biz dün gece... İksev tam 31 yıldır ruhlarımıza ışık ve besin oluyor bana da İzmir Kültür Sanat Eğitim Vakfı'na ve onu destekleyenlere sonsuz sevgi ve alkış göndermek kalıyor...


31 Mayıs 2017 Çarşamba

Modern Sanat Üzerine Paul Klee ve 6.45 Yayıncılık

Paul Klee'nin  aslında bir konferans için kaleme aldığı "Modern Sanat Üzerine"  bu kavram üzerine yazılmış temel metinlerden biri sayılıyor... Lakin incecik oluşuna hatta içinin çizimlerle dolu oluşuna aldanmamak lazım zira kendisi pek ağır bir metin...

6.45; "Kaybedenler Klübü" aşinaları için tanıdık bir terim... Yayıncılığın çevirileri  birazcık sorunlu olsa da bizlere böyle başka yerde bulamayacağımız metinleri okuma şansı tanıması ile kalbimde değerli... O kadar ki "Uçan Spaggetti Canavarı'nın Kutsal Kitabı"nı bile okuma şansı elde edebilirsiniz 😊
Kendi deyimleri ile başka yerde bulamayacağınız "ıvır zıvır"ların da satışta olduğu internet sitesi adresini aşağıda bulabilirsiniz: ⤵

https://www.645dukkan.com


27 Mayıs 2017 Cumartesi

Efes'te Mozart'ın Requiem'i...

Mozart'ın Requiem'inin introsunun açılışı şöyledir:
"Requiem aeternam dana ets,domine" yani türkçesi hemen hemen şöyle "huzur sonsuz huzur ver onlara tanrım"... Bu cümleler İzmir Devlet Senfoni Orkestrası ve Devlet Çok Sesli Korosu tarafından hayat bulurken bizler huzurun haritadaki nokta atışının olduğu yerde Efes Antik Tiyatro'da idik!!! Söz büyüdür,müzik evrensel dil bu iki muhteşem güç Efes'in enerjisi ile birleşti işte ve dün gece yaşandı iyiki yaşanıldı dedirterek...
Yeri geldi kornalar ve fagotlarla ölümün ağırlığını hissedip kadere boyun eğdik... Ama bir an vardı ahhh o farkındalığa sahip olanlar için bir an!!! Mozart'ın dehasından çıkan son ses olan davullar vururken Antik Tiyatro'nun tepesinde çakan şimşekler!!!!Doğa bize eşlik ettiğini ancak böyle gösterebilirdi...
Mozart'ın Requiem'i ölümü anlatır bildiğimiz üzere ve Mozart kesinlikle kendi ölümü anlatmış bence eserde... Eseri bitiremeden ölümsüzlüğe kavuşması tesadüf olamaz...

Konser öncesi de konuşması yapıldı, Efes'te konser deneyimlemek kesinlikle ölmeden önce yapılacaklar listenizde olmalı ancak tepemizde çakan şimşeklerle Efes'te Requiem dinlemek yeri dolmayacak bir deneyimdi ve iyiki yaşandı dedirtti...

Çok çok çok teşekkürler İZMİR DEVLET SENFONİ ORKESTRASI bu harika sezon kapanışı,bu unutulmaz gece için...

26 Mayıs 2017 Cuma

Müzik Tercihiniz Kişiliğinizi Yansıtıyor (mu) ????

Bilim ve sanatın aslında nasıl da iç içe olduğunu savunma takıntım beni nerelere sürükledi 😊...
Bu takıntı sadece bana ait değil bilim insanları da insanın sanatı algılayışı üzerine çalışmalar yapmaya devam ediyorlar...
Bu sefer de müzik zevkleri ve kişilik türleri arasındaki bağlantıyı incelemişler efendim...Ve sonuç dinlemeyi seçtiğiniz müzik türü ile kişiliğinizin bire bir bağlantılı olduğu yönünde çıkmış!
Araştırmaya göre daha fazla empati sahibi olanlar yumuşak rock,caz gibi müzik türlerini dinlemeyi tercih ederken çözüm odaklı insanların ise daha yüksek beyinsel derinlik ve karmaşa gösteren şiddetli müzik türlerini duymaktan hoşlandığını ortaya koymuş 😊
Araştırmacılar aşağıdaki şarkıların büyük ihtimalle kişisel tarzlarınıza uyacağına inanıyor:

Yüksek empati⤵
Hallelujah – Jeff Buckley
Come Away With Me – Norah Jones
All Of Me – Billie Holliday
Crazy Little Thing Called Love – Queen

Yüksek sistemleştirme⤵
Concerto in C – Antonio Vivaldi
Etude Opus 65 No 3 – Alexander Scriabin
God Save The Queen – The Sex Pistols
Enter Sandman – Metallica

Tabi eğer siz de benim gibi Leonard Cohen'den Hallelujah dinleyip doruklardayken hemen ardından Vivaldi'nin Winter'ının Ulaytu coverına sıçrayıp zirvede olmanın hissini yaşayanlardansanız bu biliim insanlarının karşısına çıkmayın derim zira adamların beynini yakmaya gerek yok 😊💞🎶🎶🎶


Bu bilimsel çalışmanın orjinalini okumak isteyenler için kaynak:Your music taste gives away your personality type, say scientists, www.sciencealert.com/scientists-think-they-can-tell-your-personality-type-from-your-music-taste

25 Mayıs 2017 Perşembe

Pierre Mignard (1612-1695) "Est homo bulla"



Ve karşınızda Pierre Mignard portrelerinden beni en çok etkileyeni...
Pierre Mignard (1612-1695, Fransa) ya sağlam bir isyankar ya da oldukça akıllı nerede duracağını çok iyi bilen bir sanatçı... Öyle ki kendisi tam bir XIV. Louis taraftarı olsa da Charles Le Brun'in akademisine girmeyi reddiyor... Ancak Le Bruin'in ölümü ile kendisinin kariyeri de şaha kalkıyor... Kralın baş ressamı ve akademinin müdürü oluveriyor niye çünkü  tahtta XIV. Louis var...
Pierre Mignard vaktinin çoğunu portreler yaparak geçiren bir ressam. Modelleri arasında Descartes ve Moliere 'de var... Ancak bu gizemli portre çocuk yaşında hayata veda eden 14. Louis'nin meşrulaştırdığı minik kızı Louise Marie Anne de Bourbon 'a ait...
Resimdeki baloncuk ise işte bu yüzden çok anlamlı...
"Est homo bulla"
"İnsan bir kabarcıktır!"

19 Mayıs 2017 Cuma

19 Mayıs 2017 / KUTLU OLSUN !!!

"Her şeye rağmen muhakkak bir ışığa doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan kuvvet, yalnız aziz memleket ve milletimin hakkındaki sonsuz sevgim değil, bugünün karanlıkları, ahlâksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik görmemdir."
                                         Mustafa Kemal Atatürk

KUTLU OLSUN !!! 🇹🇷




İkinci Türk Tarih Kongresi’nden sonra İstanbul Devlet Resim ve Heykel Müzesini açan Atatürk de dönemin Müze Müdürü olan Halil Dikmen’in anılarına göre bu resmi çok beğenmiştir. Hatta, Dikmen’e göre Atatürk resmin konusunu kendisine anlatmasını istemiş, Halil Dikmen de; “Eser temsili bir resimdir. Tablonun sol üst (alt) köşesinde bir insan topluluğu vardır; bu topluluk sizin gösterdiğiniz yolda ilerleyen gençliği temsil ediyor, sağ köşede de, altta bir ikinci topluluk, bu da sizin bu ileri hamleniz karşısında irticanın nasıl ezildiğini veriyor” şeklinde tablonun konusunu kendisine aktarmıştır. Atatürk de bunun üzerine “güzel” diyerek tablonun önünden ayrılmıştır. Acaba, Atatürk’ün ‘güzel’ bulduğu tablonun konusu mu? yoksa, kompozisyonu ile üslupsal niteliği miydi?

18 Mayıs 2017 Perşembe

Samson ile Dalila Operası (2)





Hadi biraz daha girelim Samson ve Dalila operasının içine...
Ve tabi ki bestecisi ile başlayalım... Camille Saint Saens 1835 yılında Paris'te dünyaya geliyor.Müzik dünyası onu "Fransız müziğini bugünkü haline getirmeyi başaranların en başında gelen eşi görülmemiş bir dahi" olarak tanımlıyor. Dahi sıfatını alması boşuna değil; arkeoloji,jeoloji,astronomi diğer ilgi alanlarının başında geliyor ve yaşadığı döneme göre oldukça hatırı sayılır bir kütüphanesi var...Bestelerini oluştururken tüm bunlardan yararlanmadığını söylemek saçma olur sanırım. (Tam burda kafamı duvarlara vurmak istiyorum işte fikir atölyeleri işte hayalimdeki Atina Okulu diyerek)...
18 yaşında ilk senfonisini yazan Camille, 1877'de Samson ile Dalila operasına hayat veriyor.Dramalarla dolu hayatının verdiği yükü seyahatlerle hafifletmeye çalışan bestecimiz 1921 yılında Cezayir'de ölümsüzlüğe kavuşuyor.

 
Karamsar bir açlışla başlıyor operamız "tanrım bizi ne hallere düşürdün" yakarışlarıyla ... Dinlemeye doyamadığımız "mon coeur s'ouvre a  ta voix" aryası buram buram 19. Yüzyıl romatizmi kokuyor. Aslında çok boyutlu bir kurgu var bu güzelim eserde... Avrupa romantizmi,pagan ayini ve oryantalizm hepsi tek potada...İşte Camille Saint Saens 'ın dehası!!!!




Opera deyince hiçbir dil İtalyanca kadar keyif vermiyor kanımca operanın ana dili İtalyanca!!! Ama bu durum güzelim fransız operasının da değerinden götürmüyor elbet...

Samson ile Dalila 18/20 Mayıs tarihlerinde İZDOB Elhamra Sahnesi'nde...
Kaçıranlar için gelecek sezon da bizlerle....




17 Mayıs 2017 Çarşamba

Samson ile Dalila İZDOB Elhamra Sahnesi'nde...

Ve Samson ile Dalila prömiyerini gerçekleştirdi!!!
Herşeyden önce teşekkürler İZDOB nefes alma alanlarımızı bu kadar ileri seviyeye taşıdığın operanın o muhteşem büyüsünü bizimle paylaştığın için!!

 Eski ahitte yer alan ve yüzyıllar boyunca farklı versiyonları yaratılan sanatın her dalına ilham kaynağı olan bir hikayeyinin opera yorumlamasını izlemek gerçekten çok keyifliydi.Bilinen adıyla Delilah operadaki adıyla Dalila tam bir femma fatale operanın yaratıcısı Şark'a atfettiği hilekar yapıyı da karakterimizde göstermeye çalışmış.Ama Dalila'nın bu ihaneti para için değil vatan sevgisi ve tanrıya olan inancı için gerçekleştirdiğini vurgulayarak Dalila'nın onurunu bir parça kurtarmaya çalışmış hakkını yemeyelim...


 Dalila Samson'u beklerken öyle bir sahne vardı ki adeta bir natürmort tablosunun içindeymiş hissi verdi bana... O büyük an gelip Samson'un saçları Dalila'nın ellerindeyken çakan şimşeklerde femma fatalimizin içinde olması muhtemel aşktan çok intikam hırsını gözlemlememiz mümkündü...



Samson zindanda iken halkın yakarışları ve Samson'un pişmanlığı da hafızalarda... 

Şimdi kabul edelim Samson ve Dalila operası oldukça ağır bir eser icrası zor operaya alışkın olmayan seyirci için de zor ama öyle bir hareketleniyor ki tam olması gereken yerde İzdob'un muhteşem balet ve balerinleriyle tadından yenmiyor...



 Sahneye gelir gelmez enerji ve ışık saçan insanlar var auraları özel olan mesela ne yazı ki artık dans ederken göremediğimiz Banu Dağcıoğlu (😢) sahneye bir çıkardı kitlerdi beni kendisine o sahnedeyse kalbimde kelebekler uçuşurdu bir de Evren Işık var mesela sesini duyduğum anda zevkten gözlerimden yaş getiren 😊 İşte şimdi de Yasemin Altınel'in sahnede olduğu hissi öyle yerleşiyor içime gerçekten özel bir balerin ....  İşte onun harika dansı ile birden hareketleniyor eser daha da çok çekiyor içine... Samson; Dagon tapınağında alay konusu haline gelmişken Dalila'nın pişmanlığını ufak ufak hissetsekte aslında vicdan sorunu mu yaşıyor yoksa gerçekten aşık mı yine anlayamıyoruz... Ve Samson son kez yakarıyor tanrısına intikamımı alacak kadar kısa bir süre için ver gücümü diye sonra tanrı cevap veriyor kızgın alevlerle, Dagon tapınağı içindekilerle beraber yerle bir olup yıkılıyor...



Bu güzel eser 18 ve 20 Mayıs tarihlerinde İZDOB Elhamra Sahnesi'nde...
Kaçırırsanız üzülmeyin yeni sezonda da bizlerle....